ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

AK Parti’yle Kürtler Arasındaki Bariyer ve MHP

Ali Rıza Gölgelim

27 Kasım 2013 Çarşamba 21:43
  • A
  • A

AK Parti’nin sürdürmeye çalıştığı “Çözüm Süreci” bütün iyi niyetlerine rağmen iki unsur da eksiklik içermektedir. Birincisi; Kürtleri kucaklamamakta ikincisi ise MHP veya Ülkücüler de çatlak oluşturmamaktadır. Bu yazımızda daha sonra derinleştirmeye çalışmakla birlikte bu iki unsura ve çözüm yolunu söylemeye çalışalım.

Çözüm Süreci içerisinde Devlet ile Kürtler arasındaki duygusal kopuşun en azından buzluğa koyulduğunu söylememiz lazımdır. Evet, AK Parti iktidara geldiği zaman Türkiye adını koymasanız bile gayr-i resmi olarak bölünmüştü. Bölgede “anomi” ve kendi mahsus bir düzen kurulmuştu. Devletin tek yüzü vardı: Sert Gücü. Aslında devlet, buna mecburdu çünkü kimse devleti kafaya takmıyordu. Devlet, sert davrandıkça Kürt Halkı da devlete karşı kinleniyordu. Birbirini besleyen bir süreç yaşanıyordu.

AK Parti, iktidara geldikten sonra bu birbirini besleyen süreci durdurmaya ve bölünmek üzere olan devleti, kurtarmaya çalıştı. Ama bu süreçte iki temel hata yaptı. İlk hatası gelecek vizyonunu net olarak ortaya koyamadı. İlk başta Kürt Sorunu vardır demekten sonra Anadilde Eğitim Bölücülüktür gibi sözleri söyleyebilmiştir. Bu politikalar zihinlerde çelişkilere vesile oldu.
İkincisi, 2006 yılında yasalaşan Terörle Mücadele Kanunu, silaha bulaşan bulaşmayan bütün herkesi potansiyel terörist olarak ilan etti. Yasanın çıkmasında Cemil Çiçek’in büyük bir etkisi ve uygulamasında da Camia Örgütü’nün tesiri olmuştur. Bu kanun, Kürtleri adeta birleştirmiştir. AK Parti’nin birçok risk alarak “açılımlar” yapması kendisiyle Kürtleri birbirine yakınlaştırmamıştır. Çünkü Terörle Mücadele Kanunu, terör örgütünün kitleleşmesine çok büyük hizmetler sunmuştur. Bir bölgede eline silah almayan on binlerce kişiyi hapse alıyorsanız size kurulan tuzağı görmeniz lazımdı. O dönemde “paralel devlet” efsanesi üreten Camia Örgütü, aslında devletin içerisinde paralel devleti çoktan kurmuştu. Hükümet, her şeyin iyi gittiğini zannederken 7 Şubat Darbesi, uyanmasına vesile olmuştur. 7 Şubat’ı planlayanlar, aslında Hükümeti bütün toplumsal ve kurumsal desteklerden mahrum bırakmayı hedef edinmişlerdi.

Ülkücülerin bu süreç içerisinde ön yargılarının parçalanması lazımdı. Ama burada şöyle bir tuzağa düşüldü. İki de bir MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “ülke bölünüyor” tezlerine “hayır bölünmüyor” şeklinde cevap verildi. Sürekli “bölünme” veya “bölünmeme” gerilimi beslendi. Bu süreçte MHP ve Ülkücülerle “ideolojik” bir tartışmaya asla girişilmedi. MHP ve Ülkücü Hareketin “milliyetçiliğinin” Batı tipli bir milliyetçilik olduğu MHP’nin tek dili savunduğu ama tek dini neden savunmadığının izahı istenmeliydi. MHP ile ideolojik tartışma onların ideolojilerinin altının boş olduğu açıkça ortaya koyulabilirdi. Kaldı ki, Türk ve Kürtlerin kardeşliğine bomba koyanların iki tarafında kavmiyetçileri olduğu vurgulanabilirdi. Ülkücülerin geneli İslam ile Türkçülük arasına sıkıştığı zaman İslam’ı tercih edebilirdi. Bu yol denenmeliydi.

AK Parti’nin Doğu’da oyları düşerse KCK Terör Örgütü, Doğu’da “hak iddia” edebilir. Bu da her şeyin başa dönmesine vesile olabilir. AK Parti, Terörle Mücadele Kanunu’nu hemen kaldırarak Kürtlere gelecek vizyonu çizmelidir. Ülkücülere de ideolojik sorgulamanın yolları açılmalıdır. Dinde milliyetçiliğin yeri izah edilmelidir.

Sonuç olarak Hükümet, “Yeni Türkiye” diye bir vizyon ortaya koyuyorsa kendisini de bağlayacak bir takım hukuki adımlar atmalıdır. Camia Örgütüyle bağlarını tamamen koparması insanlara güven verecektir. AK Parti, devlet gibi davranmalıdır. Dün Habur’dan gelenleri mahkeme de serbest bırakıp sonra aynı mahkeme de 10 yıl hapis verirseniz güven bunalımı yaşatırsınız.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.