ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Damarlardaki asil kanımız bölünüyor!..

Ahmet Balki

01 Mayıs 2013 Çarşamba 09:11
  • A
  • A

Mümtaz bir ırk efsanesi ile yetiştirildik. Damarlarımızdaki asil kan ile övünüyorduk. Küçük dağları kavmimiz yaratmış; başımız gökleri ayaklarımız yerleri delmişti. Tarihimiz kanıttı bu asilzadeliğe… Diğer insanlar mı? Sadece insancık sürüleri… Ama ya Batı hayranlığı… Paradoks burada ama ırkçı olmak için biraz aptal olmak şart.

Dil yani lisan eskiden sadece kavimleri birbirinden ayırmak için bir alamet-i farika idi. Ama bugün millet olmanın ön şartı. Millet mi? Aynı ideal etrafında buluşan inançlı bir toplum değil kafatası uygun bir meçhul. Bir toprak parçasında tek bir anadil egemen olmalıydı. Yoksa… Yoksa Allah korusun bölünme kaçınılmazdı.

Ne hale geldik böyle?

Eğitim sistemi, çevre putları, politika çarşısı hep gudubet zihin için dizayn edilmiş. Dişlileri arasında milyonları öğütmüş, diş bileyemediklerini de ya sallandırmış ya da çürütmüş zindanlarda…

Milliyetçilik tekerlemesinin münhasır bir rasyonalitesi, tanrısı ve bilgi anlayışı vardır. Güneş-dil teorisi size komik gelebilir ama aynaya baktığımız da bizim de nice komik teorilerin esaretinde yaşadığımızı fark ederiz. Ayna… Ayna artık kırık… O sebeple net görmüyoruz: Yahudilerin hastalığı insanlığı kuşatmış. Şeytandan alınan ırkçılık kangreni bulaşıcı.

Lanetli hastalığın kaynağı kibir… Bu dikenli meyvenin bahçıvanları ise rasyonalizm ve bilimcilik. Ama dürüst olalım: Ayrı ırk içerisinde yer alan insanlar arasında bile genetik olarak \%0.2 ayrıklık mevcuttur. Deri rengi, göz şekli gibi özellikler ise bu \%0.2’nin sadece \% 6’sını oluşturur. Yani genetik olarak ırklar arasında sadece \% 0,012 civarında bir ayrıklık vardır.

Damarlardaki asil kan, sadece bir efsane… Safsatanın kökünü deviren ise aynı anne ve babanın çocuğu olduğumuz gerçeği. Yaratan şöyle buyurur: “Ey insanlar sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini yaratan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizden korkup sakının. Ve (yine) kendisiyle, birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'tan ve akrabalık (bağlarını kopar-mak)tan sakının. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.” (Nisa Suresi: 1) Anlayanlar için ayet açık: Milliyetçilik yapmayacaksın ve de akrabanla ilişkilerini bozmayacaksın.

Hakikati bize göstermez kibir… Hemen üstüne abanır bir ışık süzmesi içeri girmesin diye. Hükmetme arzusu… Belki de Fir’avun gibi Rablik isteği… Bundan olsa gerek, milliyetçilik; hem bütün ideolojilerden kuvvetlidir hem de insanları din gibi etkiler. Hatta milliyetçiler kendini genellikle iyi bir dindar olarak görürler. Şeytani mirası dine eklemlemek iflah olmaz hastalık.

Tamam, ama ırk realitesini nasıl izah edeceğiz? İlahi referans yok ırkçılığa… Ziya Gökalp bile aciz kalmıştır çehresi bozuk heykeli düzeltmeye. Ama nedir öyle ise ırk gerçeği. Irkları belki sosyal ve siyasal açıdan bir kurumsallaşmanın ifadesi olarak resmedebiliriz. Aile bağları ve genetik miras da etkili bu fenomende… Ve bizim bilmediğimiz birçok hikmet… Zira gözler, ırkların kendine mahsus fiziki farklılığını ve bazen ahlaki başkalığını görmektedir. Allah’ın hikmet sahibi olduğunu aklımızda tutmalıyız. Lakin netice şu: Irkları yaratan Allah; kavimlerimizden dolayı birbirimize üstünlük taslamayı yasaklamıştır. O, ırkları birbiri ile çatışsın diye değil tanışsınlar diye yaratmıştır: “Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.”(Hucurat Suresi: 13)

Hıristiyanlar dünyada tek dille konuşmak öyle bir güç sağlar ki; bu kuvvetle tanrıya bile meydan okuyabilirsiniz. Bu sebeple tanrı; kendini korumak için insanların dillerini ayrı ayrı yaratmıştır. Bu safsataya modern insan da kanmış. Onun için de tek dil, gücün kaynağı… Dil önemli ama yasakçılık ne diye? İnsanın etnik kimliği ve dili ile sosyal ve siyasal yaşama katılması tabii haktır. Soy ayrılığı ne imtiyaz vesilesidir ne de hor görülme sebebi. Genel ve kabul edilmesi gereken gerçek budur!..
Soy, egemenlik aracı olmamalı… Aksine kavimlerin varlığı siyasal ve sosyal hayatı zenginleştirmek ve medeni atılımlar için zaruri… Irkçılık mikrobu bir ülkeye girdiği zaman huzur ve adalet hicrete zorlanmaktadır. Tanışma ve işbirliği vesilesini çatışmaya döndüren, hakları zayii eden hep ırkçılık… Paradoks şu: Milliyetçilik en başta ırkların yaratılma hikmetini yok etmekte.

İlhamı gökten almayan, insanda başlayıp insan da biten ideolojiler; iki temel referansa sahiptir. Biri zenginlik hiyerarşisi diğeri ise milliyetçilik. İnsanı insanın kurdu haline getiren milliyetçilik daha kapsamlı. Zira zengini de fakiri de beraber sömürüyor. İnsan, Başbakan olsa bile samimi bir milliyetçi olabilir. Zaten idareciler için milliyetçilik, iktidarı korumak ve kollamak için bir araçtır. Ortak bir değerin etrafında insanları birleştirmek politikacıların ödevi. Kıble için en uygunu ve en rezili ise milliyetçilik. Zira maliyeti azdır. Düşünmeye ihtiyaç bırakmaz. O, Fir’avunlar için altın madenidir.

Liberaller itiraz edecektir. “İyi ama biz de Allah’a değil insana tapmamıza rağmen milliyetçilikten uzağız.” Hayallerin iktidar olduğu görülmemiştir. Lakin insanı merkeze alan ideolojiler eninde sonunda kavmiyetçiliğe saplanırlar. Liberalizm de azade değildir bu zindandan.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.