ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Ahmet Davutoğlu paradigması, reel politika ve ahlak

Ahmet Balki

26 Nisan 2013 Cuma 16:09
  • A
  • A

Suriye meselesinde Ahmet Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ülke menfaatleri açısından çok sık olarak eleştirildiği malumdur. Davutoğlu ise ahlaken Suriye’ye sırt çevirmenin doğru olmadığını ve duruşlarının ileride menfaat açısından da faydalı olacağını belirtme ihtiyacı duymuştur. Davutoğlu, modern dünyanın alışık olmadığı kavramlarla konuşmakta ve adalet ve ahlaka önem göstermektedir.
Beşeri yönetme sanatı olarak tanımlanan siyaset; daima münakaşa bahsi olmuş iktidar ve adalet irtibatı aktüelliğini korumuştur. Müslümanlar açısından adalet mülkün temelidir ve adaleti dışlayan iktidarın meşruiyeti tartışılır. Hz. Muhammed (sav) davetin ilk zamanlarından fetihler dönemine kadar zalimlere yaklaşmayı reddetmiş ve adalet ve dürüstlük temelli siyaset üretmeye çalışmıştır. İdealden soyutlanmış “reel politika” ise adalet ve dürüstlüğü dışlamış ve çıkar ve gerçekleri temel veri kabul etmiştir.

Osmanlı Devrinin âlimlerinden İbn-i Abidin (rh. a) siyaset kelimesini tahlil ederken şunları kaydetmiştir: “Siyaset: Halkı dünya ve ahirette kurtulacakları yola irşat etmekle onların salâh ve menfaatine çalışmaktır. Siyaset, siyaset-i âmme ve siyaset-i hâssa olmak üzere iki kısımdır. Siyaset-i âmme bütün bir cemiyetin salah ve intizamı için gerekli olan bir kısım hükümlerdir. Siyaset-i hâssa bazı cürüm işleyenler hakkında, velev katil suretiyle olsun, vuku bulacak zecir ve te’dibdir. İmân esaslarından sonra şeriatın etrafında dönüp dolaştığı nokta âlemin beka ve devamı için fitne ve fesad maddelerini kökünden kesmektir.

Siyaset ağır bir şeriat olup iki nevidir:

Siyaset-i zâlime: Halkın haklarına zıt olan bir siyasettir ki şeriat bunu haram kılmıştır,
Siyaset-i âdile: Halkın haklarını zalimlerin elinden kurtaran, zulüm ve fenalıkları defeden, fitne ve fesad ehlini men eden siyasettir ki şeriattan sayılır.” Bu nefis açıklamalardan anlıyoruz ki; siya-set şeriatla adaletli bir taban bulabilir. Şeriat kelimesi kanun ve hukuk manasına gelmekte olup siyaset şeriattan bağımsızlığını ilan edince mutlaklaşır ve bizzat zulmün kaynağı kesilir. Tevhidden uzaklaşan toplumların atomize olduğu ve bütün kavram ve müesseseleri kendinden menkul kıymet sahibi kıldığı gizlenemez. Din ve ahlaktan soyutlanan siyaset anlayışı mutlaklaşmaya başlamış ve siyasetin ana kavramları; Makyavelizm, pragmatizm, propaganda, manipülasyon ve demagoji ön plana çıkmıştır.

Siyaset biliminin en üst kavramlarından birisi hiç şüphesiz devlet; manevi kişiliği, belirli bir düzeni olan, iç ve dış egemenlik sahibi olan, sınırları belirli bir ülkeye sahip, bir hükümete ve ortak kanunlara bağlı teşkilatlı millet veya milletler topluluğunu bir araya getiren siyasi teşekkül olarak tarif edilmiştir. Arapça’da elden ele dönüp dolaşan güç manasında kullanılmaktadır:

“İşte o günleri biz, insanlar arasında döndürür dururuz.” (Al-i İmran Suresi: 140)

Hz. Muhammed (sav)’in sünnetinde devlet kavramının kullanılış şekillerini araştıran M. Beşir Eryarsoy şu tespitler de bulunmaktadır: “Kimi zaman bir kesimin kimi zaman bir başka kesimin olan ve böylece el değiştirip duran mal; insanların birbirlerinden rivayet ettikleri söz; sıkıntıdan kurtulup bolluk ve rahata kavuşmak; zafer kazanmakla yenilmenin zaman zaman yer değiştirmesi; karşılıklı olarak söz atışmak.”
Devlet zaman içerisinde iktidarı ifade eden bir mahiyet kazanmıştır. Devletin de diğer siyasi ve sosyal kavram ve kurumlardan en önemli farkı da kuvvet kullanma tekelini elinde bulundurmasıdır. Bu tekel vasıtasıyla devlet insanlar üzerindeki iktidarını sürekli kılabilir. Fakat devletin varlık sebebi nedir? Hayatımızın her safhasına müdahale eden devletin varlık amacını bilmek faydalı olacaktır.

Eflatun’a göre ihtiyaçların ortaya koyduğu kurum, Aristo’da kendine yetme iddiasındaki kavmin teşkilatlı birliği, Hegel’de tanrının yürüyüşüdür. Milliyetçi ideolojinin Hitler’den Mussolini’ye tüm faşistlerin fikir babası Hegel’dir. Nihayetinde devlet, insana hizmet için kurulan organizasyondur. İnsan burada esas öznedir. İnsanı hiçe sayan ve onu ezen bir devletin kutsal olması mümkün değildir. İslam açısından devlet Allah’ın müslüman kullarına lütfüdür.

“Onlar o müminlerdir ki, eğer kendilerine yeryüzünde bir iktidar mevki verirsek namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler; iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar.“ (Hacc Suresi: 41)

Reel Politika’ya alet olanlar dinin akaid sahasını bile egemen veriye göre kurgulamaya çalışmış siyasetin temelinin doğruluk ve istikamet olduğunu genelde unutmuştur. Hâlbuki riyakârlık, dalkavukluk ve nifak siyasi hareketlerin en önemli handikaplarındandır.

Ahmet Davutoğlu’nun durduğu yer doğrudur ama eksik gayrete sahiptir. Türkiye, Suriye meselesinde daha aktif rol almalı ve insanları zalim Esed’in zulmünden korumaya çalışmalıdır.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.