ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Kalem ve Kaderin Hikâyesi (2) Kalem ve Kalem

Ahmet Akgünler

08 Aralık 2013 Pazar 03:45
  • A
  • A

Bahçede mutlu bir hayat sürüyordu…

“Çıkın, oradan!..”

(…)

“Şimdi sizi zorlu bir hayat bekleyecek. Sizleri bana karşı sadakatte sınayacağım. Sadık kalabilirseniz, bu bahçeye yeniden dönebilirsiniz. Yok, eğer, sadık olmazsanız sizi ateşten bir hapishaneye atarım.”

“Ama yazan sensin. Bizi sadık olmaya zorlayacak olan da sensin yalancı olmaya zorlayacak olan da sensin.”

“Bu sözlerinin altında bir sitem dahası soru seziyorum. Sana söylemiştim bana soru sormak yok diye… Ve yine demiştim ki, seni ve seni yazan beni yaratan Allah’ı tanımak için yola çıkıyoruz diye.”

“Allah da senin gibi mi yazıyor.”

“Haşa!.. İlk öğrenmen gereken de bu zaten… Allah, zatıyla, fiilleriyle ve sıfatlarıyla eşsizdir. Hiçbir şey O’na benzemez. Çünkü Allah şöyle buyurur: “O’nun benzeri olan hiçbir şey yoktur.” (Şura Suresi: 11) Benim yazmamla Allah’ın yazması bir olamaz!.. Ayrıca ben nihayetinde nasıl olduğunu anlamasam da mükellefim sen ise sadece ve sadece benim adeta oyuncağımsın. Meseleyi daha iyi anlaman (veya anlamaman) için bir İhya’dan bir hikâye anlatacağım. Hikâyeyi ilk defa kızımız hastanede iken Hanım’a anlatmıştım da hem benim hem de Hanımın gönlü biraz olsun yatışmıştı. Dinle o zaman belki senin de gönlün rahatlar…

Bir kişi, beyaz kâğıdın mürekkeple siyahlaştığını görünce kâğıda sordu: “Bembeyaz yüzüne ne oldu?”

Kâğıt: “O, mürekkep geldi bembeyaz yüzümü kirletti” dedi. Bu sefer zavallı adamcağız kağıda yapılan zulmün hiddetiyle mürekkebe sordu: “Ey zalim ve gaddar!.. Ne diye bembeyaz kâğıdı kirlettin. Derdin neydi?”

Mürekkep ürkerek, “Ben divitte bulunuyordum. Kalem bana saldırdı. Elim mahkûm beni beyaz kâğıda püskürttü” dedi. Adam, mürekkebe hak verdi ama siniri hala yatışmamıştı bu sefer kaleme haddini bildirmek istiyordu. Ve kaleme seslendi:

“Ey Kalem!.. Şu zavallı mürekkep yerinde sakin dururken ve kâğıda bir husumeti yokken sana ne oluyor da hem mürekkebi yerinden edip masum kâğıdın üzerine saldın. Sen de hiç insaf yok mudur?”

“Ey Adam, hemen hiddetlenme dur hele… Sakinleş… Benim ne kâğıttan ne de mürekkepten bir derdim vardır. Üçümüzde kendi halimizde durur idik. Ama bir EL beni aldı ve mürekkebin üzerine saldı. Aynı el daha önce de ben bir ağacın parçası iken ağaçtan beni kopartıp almıştı. Ben bu elin kurbanıyım. En az mürekkep ve kâğıt kadar masumum. Sen hesap soracaksan, elden hesap sor.”

Hiddeti biraz geçmişti. Ama işin aslını sormadan edemezdi. Bir kere yola çıkmıştı ve beyaz kâğıdın niye kirletildiğinin nedenini bulmalıydı. El ve elin parmaklarının yanına geldi, adam. Ve sordu: “Neden kalemi çalıştırıyorsun. Hem daha önce kalemi ailesinden kopartmışsın. Yazık değil mi?”

El cevap olarak: “Ben, et ve kemikten ibaretim. Sen hiç et ve kemiğin kendi kendine hareket ettiğini gördün mü? Benim konumumla mürekkep ve kâğıdın ve dahi kalemin durumu aynı. Beni harekete geçiren senin görmeyeceğin kudret adlı sultan var. Sen var git ona git sor. Şu kapıdan içeri gir ve sor.”

Adam, bir şekilde kudreti bulur. Mürekkep ve kâğıt olayını anlatır. Nedenini sorar, beyaz kâğıdın başına gelenleri… Kudret ise, “Ben kendi halinde duran bir gücüm. Sakin sakin dururken bir irade geldi ve beni zorladı. Zaten irade olmadan benim hareket etmem de mümkün değil. Sen var git bir hesabın varsa iradeye sor soracağını. Bizleri rahatsız etme…”

Adam, son derece yorulmuştur. Ama işin peşini bırakmamaya da niyetlidir bu yüzden iradeyi bulur ve “Kudreti ne diye hareketlendirdin. Bak senin yüzünden kâğıt kirlendi, mürekkep rahatsız oldu, kalem ailesinden koptu, el zulme alet oldu ve sen olmasan kimseye zarar vermeyecek olan kudret yerinden oynadı” sorusunu sordu. İrade ise cevap olarak şöyle dedi:

“Gafil adam, benim durumum sanki bu saydıklarından farklı mı? Ben de aynı durumdayım. Benim ne kudretle, ne elle ne de kalemle bir sorunum var. Beni hareket ettiren ilim, akıl ve kalp. Ben, neyi, niye yaptığımı bilmem. Sen derdini onlara sor. Bizi altından kalkamayacağımız sorularla meşgul etme.” Adam, bitkindir artık. Sorularının peşinden gidip gitmemeye karar vermekte zorlanmaktadır. Her soru sorduğu kendisini başkasına havale etmektedir. Üstelik bütün muhatapları son derece haklıdır. Ama son bir gayretle sormaya karar verir. Önce akla gelir.

Akıl; “Ben bir lambayım yakıldım. Benim bu işlerde direk bir alakam yoktur” cevabını verir. Kalp, “Ben de bir levhayım, yayılmadım yaydırıldım. Benim üzerime ilim yazar ben de akla oradan iradeye emrederim de işler olur. Hiç bana sorma” açıklamasını yapar. İlim ise şöyle dedi:

“Ben kalbin üzerine kendi irademle yazmadım. Hiç beni suçlama. Beni yazan bir KALEM vardır. Sen var git derdini kaleme sor.”

Adam şaşırmıştır. Bir kere daha önce kaleme sormuştu. İkincisi ortada ne baş gözüyle ne de kalp gözüyle göreceği bir kalem de yoktu. Son derece yorgundu ama artık kendisiyle dalga geçiliyor hissine kapılmıştı. Bu sebeple hiddetle ilime sordu:

“Sen benimle dalga mı geçiyorsun. Zaten ben kaleme sorarak buralara kadar geldim. Bana şimdi diyorsun ki git kaleme sor. Yeniden en başa mı döndük şimdi?”

İlim, adama dedi ki: “Buralara kadar boşa yorulmuşsun. Anlaşılıyor ki sen bu yolun yolcusu değilsin. Her şeyi dünyada başlayıp biten bir şey olarak görüyorsun. Eğer işin aslını öğrenmek istiyorsan şimdi beni iyi dinle.”

Yediği azar, adamı iyice hırslandırmıştı. İlime dedi ki: “Ben bu işin aslını yani kâğıdın neden kirletildiğini öğreneceğim. Bu yola çıktım ve asla dönmem.”

İlim; “Öyleyse şunu bil!..

“Benim bahsettiğim kalem, dünyada gördüğün kalemlere benzemez. Zaten dünyadaki kalemler bile çok değişmiştir. Artık bilgisayarda da yazabiliyorsun. Ama benim sana bahsettiğim kalem, bütün idraklerin üstündedir. O’nun bulunduğu âlem Melekût âlemindedir. Bu âleme girebilmen için ön yargılarından arınman ve kalp gözünü tam olarak açabilmen lazımdır. Açamazsan bu âleme giremezsin ve o zaman hep gördüğün ve hissettiğin âlemin içerisinde boğulur durursun. Hakikati anlaman için verilen araçlar gözüne ve kalbine perde olur çıkar. Olaylara ve kişilere kendini hapsedersin.”

Adam bunun üzerine ilme; “Melekût âleminde gezebilmenin bir alameti var mıdır?” sorusunu yöneltir.

(Devam Edecek)

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.