ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Kalem ve Kader (5) İstikbalin Sahibi (!) Nemrutlar (1)

Ahmet Akgünler

02 Mart 2014 Pazar 13:54
  • A
  • A

“Şu canavarlar da neyin nesi? Güç ve iktidar ben de iddiasındalar. Geçen gün arkadaşlarımdan birkaç tanesini esir aldılar. Burada bizim sözümüz geçer diyorlar. Benim hayatımı kontrol iddiasındalar. Onlara boyun eğmez isem yok edeceklermiş, beni.”
“Ne diyorlar?”
“Hayal dünyasının esas sahibi onlarmış. Kendilerinde başkalarında mevcut olmayan bir ilim varmış. Sırların sırrına sahipler imiş. Daha fenası orduları var. Mahkemelerinde birçok kimseyi yargılayıp kimini hapse atıyorlar kimini de idam. Onlara tabi olanları da makam sahibi yapıyorlar. Buranın tanrısı iddiasındalar. Ben zannediyordum ki, yazıyı yazan sensin.”
“Orada anlam peşinde koşan yok mu? Herkes mi boyun eğiyor?”
“Olmaz olur mu? Elbette var. İktidarları sadece kaba kuvvete dayanmıyor. Demiştim ya kendilerinde başkalarında mevcut olmayan bir ilim varmış.”
“Desene âlemler farklı olsa da oyunlar aynı. İktidarları hukuka dayanmayan zümreler hâkimiyetlerinin devamı için “kendilerinde başkalarında mevcut olmayan” bir ilim olduğunu iddia eder. Bu ilim yönetimlerinin meşruiyetlerini sağlar. Salt maddi imkânlar veya kaba güçle bir iktidarı devam ettirmek mümkün değil. Mısır’ın maddi imkânlarına sahip olduğunu söyleyip Hz. Musa (as)’a meydan okuyan Fir’avun “ra ilahının oğlu” idi. Kâhinleri ile geleceği bilebileceğini iddia eden bu kişi sihirbazlarıyla da olağanüstü güçlere sahip olduğu intibaını vermeye çalıştı.”
“Yanılsama mı hakikati var mı?”
“Hakikati elbet yok. Ama sorgulanamaz olmak isterler. Kavram uydururlar. Bunlardan biri de Hikmet-i Hükümet!.. Hikmet-i Hükümet; devlet aklının (dolaysıyla devlete egemen olan zümrelerin) yaptıklarının sorgulanamaz olduğunu kabulü esasına dayanır. Bir anlamda hikmet-i hükümet devletin resmi ideolojisinin insanlara itirazsız kabullenilmesini sağlar. Milli devlet, bayrak, marş ve çeşit çeşit heykellerin toplumsal hayatta yer alması otoritenin zamanla sorgulanmasını da engeller. İnsanlar varlıklarını devlete borçlu olduğu hissiyatına kapılırlar. Elbette bir toplum için devlet önemlidir. Ama burada söz konusu olan devletin gerekli olup olmadığı değildir mevcut devletin resmi ideolojiyi nasıl zihinlere kazıdığı meselesi. Liberalizmden Sosyalizme bütün ideolojik hareketlerin cümlesi istikbali çekip çevirmek propagandasıyla vücuda gelir. Tarihi kurgulayan ideolojiler, kıvançlı şakrak devirlerin düşlerini pazarlamaya çalışarak âdem evladının bütün boyutlarına nüfuz etmeye çalışırlar.”
“Kurgu diyorsun yani.”
“Elbette kurgu. Yazıyı yazan benim unutma.”
“Ama gerçek gibiler. Öldürüyorlar. Yakıyorlar. Makam ve mevki sahibi yapıyorlar. En önemlisi okul kurmuşlar. Çocuklara şimdinin ve istikbalin ipleri bizim elimizde inancını öğretiyorlar.”
“Buradaki toplum mühendisliği. Siyaset biliminin kavramıdır, toplum mühendisliği. Beşeriyeti kurgulanabilir zanneden bütün devlet adamlarının özlemi robot misali insan. İşte bu sebeple sosyal teknisyenlik olan siyaset mühendisliği bütün azgınların ortak değeri. Korku ve havuç politikalarıyla vatandaşlarını “kul” edinmeye çalışan tağutlar, iktidarlarını lâyenkati kılabilmek için cemiyetin; bırakın neyi düşüneceklerini emretmeyi, sevgilerine bile burnunu sokarlar. Yönetimlerin bu politikaları her ne kadar modern dönemde artmış olsa bile geçmişten bu yana azgın idarecilerin temel ahlakı aynı.”
“Korkunç bir propaganda var. Ben bu kitabı yazan senin olduğunu söylüyorum ama beni dinlemiyor çevremdekiler.”
“Biliyorum. Her yerde aynı. Mekke Müşrik İdarecileri şöyle haber verilmiş: “İçlerinden kendilerine bir nezir gelmesine afalladılar. Kâfirler dedi ki: "Bu, yalan söyleyen bir büyücüdür." "İlahları bir tek ilah mı yaptı? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şey." Onlardan önde gelen bir grup: "Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) azimkâr olun; çünkü asıl istenen budur" diye çekip gitti.” (Sa’d Suresi: 4-7)”
“Senin elindeki en büyük güç. Yazıyı sonlandırarak öldürmek. O gücün kendilerinde olduğuna ikna eden canavarlar, çok kimsenin aklını başından aldı.”
“Dedim ya her yerde kurgu aynı. Nemrud da aynı iddia da idi. Hz. İbrahim (as)’la olan mücadelesi şöyle nakledilir: “Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi bahsinde İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de yok eder ve ihya ederim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah güneşi doğudan ortaya çıkarır, (hadi) sen de onu garptan getir" deyince, o inkârcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara Suresi: 258) Nemrud burada ne demek istemişti? Rivayetlere göre Nemrud zindandan iki kişi getirmiş ve birisini idam ettirmiş diğerini de serbest bırakmıştır. İşte o zaman, “ben de öldürür ve diriltirim” demiş. Fahreddin Razi (rh.a) bu rivayete karşı çıkar: “Çünkü Hz. İbrahim'in durumundan anlaşılan, istidlal edişinde de özetle açıkladığımız şekilde, O, diriltmenin ve öldürmenin hakikatini açıklamıştır. O bu şekilde açıklama yapınca, akıllı bir kimsenin bu şekildeki öldürme ve diriltmeyi; birisini öldürüp diğerini öldürmeme manasındaki öldürüp diriltme ile karıştırması imkânsızdır. Yine, büyük bir topluluğun, bu kadar farkı göremeyecek bir biçimde ahmak olması imkânsızdır. Âyetten kastedilen, Allah en iyisini bilir ya, başka bir şeydir.” Peki, Nemrud’un kastı ne? Şunu demek istemişti: “Çünkü bizden biri, diğer sebepleri de vasıta kılarak öldürtmeye ve diriltmeye muktedir olabilir. Meselâ cima etmek, semavî ve arzî sebepler vasıtasıyla canlı bir çocuk elde etmeye; zehir almak ise, bazen ölüm neticesine götürebilir" der.” Her ne olursa olsun Nemrud “hayat” meselesinde son derece yüzeysel. Cima sonucu canlı çocuk ortaya çıksa bile et ve kemiklere can veren kim? Hz. İbrahim (as)’da bunu anlatmak istedi: “Farzet ki, Allah'ın diriltip öldürmesi tabiata koyduğu birtakım sebepler vasıtasıyla meydana gelmiş olsun. Ama ne var ki, bu tabiatta ki birtakım hareketler hareketlerin müdebbiri Hak Teâlâ olunca, o tabiattaki hareketler vasıtasıyla meydana ve sebepler, mutlaka müdebbir fail tarafından meydana getirilmiştir. Binaenaleyh, o tabiattaki gelen diriltme ve öldürme işi de, Allah tarafından meydana getirilmiş olur.” Kısaca özetleyelim: İnsan farz muhal bir hayat yaratacak dahi olsa bu âlemin içerisinde yani Allah’ın yaratıp yine Allah’ın idare ettiği âlemin içerisinde. Hayatı yaratacak olsa dahi kullanacağı malzemeler bu yaratılan âlemin içerisinde. Burada Hz. İbrahim (as)’ın itirazı şu: Mademki hayat ve ölüm konusunda son sözü söyleyecek makamda değilsin. İnsanların hayatına hükmetme hakkın da yok!.. Sonuçta sana şunu söylüyorum. Olayların ilk planına takılıp kalma arkasına bakmayı da öğren.”

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.