ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Kalem ve Kader (4) Mağaradaki İnsanlık (2)

Ahmet Akgünler

27 Şubat 2014 Perşembe 21:46
  • A
  • A

“Var elbet. Batiniler, İslam’ın bütün esaslarını güya İslam’a dayanarak ve sahte bir esrar perdesiyle yok etmeye kalkmadı mı? İzafi bir din!..”
“Kelamullah meselesinde sorunu nasıl çözeceğiz. Bizi aşan bir kavram. Beni de seni de. Şimdi mesele nasıl çözülecek? Hakikat kavramının peşine düşelim dedin. Muhkem esastır, müteşabih onun üzerine bina edilir dedin ama Kelamullah kavramı ile başladın.”
“Evet, Kelamullah kavramı ile başladım. Çünkü hakikat kavramına ulaşmak için daha doğrusu bu yolda yürümeyi göze almak için, orada bir yerde bir hakikat olduğuna inanmak lazım. Yüce ve büyük hakikat. Daha doğrusu mutlak hakikat. İz sürmek için buna ihtiyacımız var. Hakikat bizzat elimde ise ne diye koşayım peşinden? Ya da hakikatin peşinden koşmak imkânsızsa ne diye yorayım kendimi? Kur’an-ı Kerim, Kelamullah’tır. Ve Kelamullah’ın hakiki manasını bilemiyoruz. Sadece Rabbimizin sözü olduğunu söylüyoruz.”
“İşte ben de bunu söylüyorum. Bir yandan muhkem diğer yanda Kelamullah. Muhkem asıldır dedin ama müteşabih ile yola çıktın.”
“Kelamullah amaç. Gideceğimiz menzil. Doruk. Zirvelere muhkem ile çıkacağız. Yolda karşılaşacağımız bilinmeyenleri muhkem ile çözmeye çalışacağız. Kur’an elimizde tuttuğumuz bir kitap. Burası herkes için net. Metinlerden oluşuyor. Metinleri çözmek için ise dil bilgisi ve edebiyat kaideleri esas. Kelimelerin manası, nihayet ayetlerin. Öncesi ve sonrası ile. Ayrıca nerede ve hangi sebepten indiğini de göz ardı etmeden. Sonra bu ayetler önce bir insan olan ama Allah’ın da elçisi Hz. Muhammed (sav)’e inmiş. O (sav) bu ayetleri nasıl anlatmış bize. Peygamberin (sav) arkadaşları sahabeler ayetlerden ne anlamış. Bir usul dairesinde sonraki nesiller ayetleri nasıl anlamış? Bu sorular ve cevapları önemli. İnsan hakikate ulaşmak istiyorsa bu yola girmek zaruri. Dil, akıl ve mantık kuralları insana ne için verilmiş?”
“Yani benim ne olduğumu anlamak için önce hayal kelimesinin manasını araştırmam şart. Önce kendi varlığımı kabul edeceğim ve sonra kelimenin anlamı üzerine yoğunlaşacağım.”
“Evet, aynen öyle. Muhkem her açıdan asıl. İnsanlar bir analiz yapmak istediklerinde zanlarını veya hissiyatlarını değil verileri esas almak zorunda. İlmi faaliyetlerin aslı budur. Fakat ilmi faaliyetlerin bir amacı da bilinmeyene bilinenden ulaşmaktır. Müteşabihlerle hakikate ulaşma çabası bilinmeyenden bilinmeyene ulaşmak çabası gibi anlamsız bir gayret. Elinde veya zihninde bilgi olanlar bilmediklerinin bildiklerine oranla çok çok fazla olduğunu bilirler. İşte bu sebeple realiteyi kabullenmek ve muhkeme iman etmek müteşabihi ve bilinmeyeni inkâr etmeyi gerektirmemeli. Zira bilinmeyen şeyler, göremediğimiz varlıklar ve aklımızın idrak edemediği bilumum meseleler etrafımızı kuşatmıştır.
Bilim adamlarına göre gördüğümüz maddi âlemin madde boyutu ancak \%4 oranında. Madde de \%96 oranında karanlık madde ve enerji bulunmaktadır. Hayatın nüvesi olduğunu tahmin ettiğimiz ruh hakkında bize çok az bilgi verilmiş. Beynimiz ve akılımızın yapısı hakkında çok az şey bilmekteyiz. Fakat bu yaygın ve derin cehaletimiz bizi yanlışlara sevk etmemelidir. Müteşabihler üzerindeki yorumlarımız asla muhkem hudutlarını aşmamalı. Zaten muhkemlere tutundukça yeni yollar açılacak ve müteşabihleri daha iyi anlamaya başlayacağız.”
“Uzun ve yorucu. Ama sağlam yol gibi.”
“İlim kavramı ile yukarıda söylediklerimizin yakın ilgisi mevcut. Zira ilim, malumu olduğu gibi bilmektir. Malumu görünen ve görünmeyen boyutları ile olduğu gibi bilmek insanın kapasitesini aşan bir olay. Bizlerin bilgisinin nihai hududu Allah’ın bildirdiği kadarıdır. Daha ötesi mümkün değildir.”
“Öyleyse Allah bütün bütün hakikati bilmemizi istemiyor. Zaten buna da gücümüz yetmiyor. Anladığım kadarı ile “orada bir hakikat var” mesajı veriliyor. Ne istiyor Allah, insandan?”
“Allah, insandan muhkem bir hakikatin var olduğunu bilmelerini istiyor. Tüm müslümanların bildiği gibi kader gibi inanılması gereken hususlar (zarurat-ı diniye) açısından aşikâr ve muhkem, akıl erdirmek mahiyetini kavramak açısından ise kapalı ve müteşabih. İşte inanılması gereken esasları muhkem tarzda kalbimize yerleşmesini istiyor. Geri kalan yakin ise kişinin mertebesi ile alakalı.”
“Anladığım kadarı ile Allah, eşyanın arkasında mutlak bir hakikat olduğunu söylüyor. Eşyayı reddetmeyin hatta eşya ile yola çıkın ama eşyaya takılmayın diyor.”
“Evet, İbrahim (as) gibi. Önce Hz. İbrahim (as) önce babasını ve kavmini eşyaya takılıp kaldığı için eleştirdi: “İbrahim, babası Âzer'e demişti ki: “sen putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum.” (Enam Suresi: 74) Bu ilk aşama. Eşyanın ardında bir hakikat var. Sonra; “Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.” (Enam Suresi: 75) Hz. İbrahim (as), etrafına bakarak “kesin inananlardan” oldu: “Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: “Rabb'im budur” dedi. Yıldız batınca da, “Ben batanları sevmem” dedi.” (Enam Suresi: 76) Hakikat batmaz. Hep yerindedir. Sabittir. Muhkemdir. “Ay'ı doğarken gördü: “Rabb'im budur” dedi. O da batınca: “Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum” dedi.” (Enam Suresi: 77) Velev ki gözleri kamaştırsın, velev ki büyüklüğü ile hayran bıraksın hakikat batmaz: “Güneş'i doğarken görünce: “Rabb'im budur, bu hepsinden büyük” dedi. O da batınca dedi ki: “Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.” (Enam Suresi: 78) Nihayet Hz. İbrahim (as)’ın geldiği nokta: “Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim.” (Enam Suresi: 79)”
“Kader meselesi?”
“Zaten bu yolculuğa çıkma sebebimiz. Ama bütün hakikatler gibi kader hakikati içinde aynı metot geçerli. Önce Necip Fazıl’ı bir dinle: “Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; Elindeyse beyazdan, sıyır beyazı.” Kaderin mutlak hakikati müteşabih. Öyle ise atma tutma yok. Kader konusunda konuşurken veya düşünürken muhkemin hudutlarını aşamayız. Dahası kaderin bir düşünce veya bilimsel bir veri değil iman konusu olduğunu aklımızdan çıkaramayız. Kaderi bir başka deyişle alınyazısını aklileştirmek aslında ona inanmamaktır. Kader meselesini aklın seviyesine indiremezsiniz. İndirdiğiniz takdirde artık o inandığınız şeyin ismi kader olmayacaktır. Bu suretle gayba boş boşuna taş atmış olacaksınız lakin bu boşluk sizi mesuliyetten kurtaramayacaktır. Çünkü kaderi inkâr, İslam’ı inkâr.”
“Hakikatin aslı hususunda mutlak hüküm beyan edemeyiz yani. Onu mu demek istiyorsun?”
“Kaderi açıklama babında tüm rasyonel açıklamalar kaderin mahiyetini teğet geçmek durumunda. Aristo mantığının ilkeleri doğrultusunda kaderi tarif etmeniz çıkmazlara saplanmanıza vesile olur. Kaderin mahiyetini hiçbir zaman bilemeyiz. Evet, kader hiçbir mantıki, ilmi, bilimsel vs. yöntemlerle izah edilemez.”
“Biz bu yolculuğa çıkarken kaderin mahiyetini öğrenemeyecek miyiz?”
“Asla. Belki ahirette. Ama sadece şunu bileceğiz. Kader var. Hem de güneş nasıl varsa kader de öyle var. Lakin kader, iman konusudur. İman konuları da bütün boyutlarını içine alacak şekilde açıklanamaz.”
“Kader hususunda tartışmanın yasaklığı meselesi Bu meselede yolculuğa çıkarken çıkmaz değil mi önünde.”
“Belki. Ama kader hususunda tartışmanın yasaklanması bize açıklananların mahiyetini muhkem daire içinde anlama yolculuğuna çıkmamıza aykırı değil. Kaldı ki Allah’ın zatı hususunda tefekkür de yasak ama Allah’ı tanımak bir ibadet. Hatta varlık sebebimiz. Biz kulların Allah ve Resulünün beyanlarını öğrenmemiz başlı başına bir ibadet.”
“Yine de kader hususunda tartışmanın yasaklanmasının özel anlamı yok mu?”
“Elbette var. Çünkü akılların kaldıramayacağı bir mesele. Bu terazi bu ağırlığı kaldırmaz. Ziya Paşa’nın dili ile konuşalım: “İdrak-i mali bu küçük akla gerekmez. Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.” Ama Kader meselesini aslından kopartanlar yani iman esasını tartışma alanına açanlar oldu. Sadece gençliğin değil herkesin imanını çalanlar meydana çıktı. Kimi iradeyi kimi yazıyı inkâr etti. Meydana çıkıp en azından irade de var mutlak kader de var demek lazım.”

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.