ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Dinde Zorlama Yoktur, Ali Bulaç ve Cemevi

Ahmet Akgünler

21 Eylül 2013 Cumartesi 04:16
  • A
  • A

“Dinde zorlama yoktur. Doğrulukla sapıklık apaçık meydana çıkmıştır. Artık her kim tağutu reddeder Allah’a iman ederse kopması mümkün olmayan bir kulpa sarılmıştır. Allah semidir, âlimdir.” (Bakara Suresi: 256)

Ayet-i kerime, İslam Toplumu içerisinde yaşayan Yahudi ve Hıristiyanların dine zorla girdirilme teşebbüsü üzerine nazil olmuştur. Çünkü onlarla zimmet anlaşması yapılmıştır. Anlaşma şu ayete dayanmaktadır: “Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın.” (Tevbe Suresi: 29) Ayette “hak dini” din edinmeyen batıla saplanan Yahudi ve Hıristiyanlarla cizye anlaşması yapılması dolaysıyla zorlama yapılmayacağı beyan edilmiştir. Yahudi ve Hıristiyan olmayıp da müslüman olmayan kimselerin fıkhı durumu âlimlerimiz arasında tartışmalıdır.

İslam Dini dışında “hak din”den bahsetmek mümkün değildir. Kur’an-ı Kerim’de: “Allah katında din İslam’dır. O kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır. Her kim Allah’ın ayetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk görendir” (Al-i İmran Suresi: 19) hükmü beyan buyrulmuştur. Bir başka ayette başka bir dinle Allah’ın huzuruna gelenin asla talebinin kabul edilmeyeceği şöyle beyan edilmiştir:

“Kim İslam’dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır.” (Al-i İmran Suresi: 85) “Asla kabul edilmeyecek” ifadesi bir değer olarak kabul edilmez manasındadır. İslam Kamu Otoritesi, İslam dışındaki ibadet ve kanunları kabul edemez. Yahudi ve Hıristiyanlara verilen ibadet ve cemaatleşme serbestliği Allah’ın vermiş olduğu ve cizyeye bağlı bir geçici (dünyevi) bir haldir.

İslam’da mescidler ve camiiler sadece Allah’a, Allah’ın emrettiği şekilde ibadet edilen mekânlardır. Oralarda Allah’a şirk koşulmaz ve batıl davaların (dinlerin ve ideolojilerin) propagandası yapılamaz. Nitekim ayet-i kerime’de şöyle buyrulmuştur: “Mescidler kuşkusuz Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın.” (Cin Suresi: 18) Bir kere bir müslüman; İslam’a dayanmayan ibadet mekânlarının batıl olduğuna iman etmek zorundadır. Aksi takdirde Müslümanlık iddiası, batıl bir iddiadan öteye geçemez. Ali Bulaç ise şöyle demektedir:

“Modern durumda, özellikle göçle oluşan kentlerde bir kısım Aleviler, Sünni, Şii, Zeydi, Vehhabi, İbadi ve Zahiri mezheplerden radikal kopuşu savunarak kendilerine özgü ibadet ve ritüelleri olduğunu, diğerleri gibi namaz kılmadıklarını, Ramazan orucu tutmadıklarını, hacca gitmediklerini söyleyip kendilerine özgü geliştirdikleri mekânlarda (cemevleri) toplandıklarını, dolayısıyla bu mekânlara ibadet statüsü tanınması gerektiğini söylemektedirler. Bu kesimler her ne olursa olsun camiye gitmek istemiyorlar. Sünniler gibi kamu bütçesini finanse ediyorlar, cemevlerindeki niyaz ve semahın kendilerince ibadet olduğunu savunuyorlar. İslam dünyasında yukarıda saydığımız mezhepler dışında nice fırkalar vardır; İsmaili, Kadiyani, Ahmedi, Bahai vs. Her birinin kendi mekânı vardır. “Dinde zorlama yoktur” ilkesine göre bu fikir ve inançta olanları kendi mabedimize mecbur edemeyiz, onları kendi beyanlarıyla esas alır, cemevlerine ibadet statüsü talep ediyorlarsa biz de ibadethane kabul ederiz. Bunun İslam dini açısından herhangi bir mahzuru yoktur.” (http://zaman.com.tr/ali-bulac/cami-ve-cemevi_2136101.html)

Yukarıda da belirttiğimiz gibi İslam Kamu Otoritesinin, sözleşme ile kendilerine izin verdiği kesimler (Yahudiler, Hıristiyanlar, Mecusiler gb) bellidir. İnsanların kendi yanlarından uydurduğu ibadetler ve ideolojileri İslam kamu otoritesinin tanıyacağına dair tek bir delil getirilemez. Bir takım insanlar, cemevlerinde ibadet edeceğiz dedikleri zaman İslam’ın bunu tanıyacağına dair “dinde zorlama yoktur” ayetine dayanamayız. Kaldı ki, ortada ne İslam Kamu Otoritesi vardır ne de sözleşme (cizye sözleşmesi)… Kaldı ki böyle bir durum olsaydı bile müslümanlar, kendi vicdanlarında gerek Hıristiyanlık gibi ehl-i kitabın ya da insanların kendi yanlarından uydurdukları cemevlerinde ibadet gibi ritüellerin batıl olduğuna itikad etmek zorundadır. Onları ibadet olarak benimseyemez.

Bütün bu hususları kabul etsek ve Ali Bulaç gibi “dinde zorlama yoktur” ayetine dayanarak bazılarının batıl dinlerine onay versek bile “Tevhid”in simgesi olan caminin yanında cemevi açmakla “dinde zorlama yoktur” ayet-i kerimesini yan yana koymanın ne alakası olabilir? Konuyu saptırmanın ve İslam’a batıl ritüelleri tanımak zorunluluk yüklemenin hangi ahlaki gerekçesi olabilir? İslam’a zorlama yaparak “sen bu ritüelleri ve cemevini tanımalısın ve onların ibadetlerini ibadet olarak kabul edip mescidin bahçesinde bile kabul etmelisin” demek İslam’a zulüm değil midir? Bu durum Mescidin içerisinde kilise açmaktan daha ağır bir zulümdür. Çünkü Yahudi ve Hıristiyanlar’ın cizyeyle bazı haklar tanırken cemevlerinde ibadeti tanıdığına dair tek bir nass getirilemez. Dinlerarası Diyalog çalışmaları ile Yahudilik ve Hıristiyanlığı İslam’a yamamaya çalışanlar, şimdi de insanların kendi elleriyle uydurdukları ibadethaneleri ve ibadetleri İslam’a yamamaya çalışıyorlar. Ama Ali Bulaç, mızrak çuvala sığmıyor. Sığmadığı için de “dinde zorlama yoktur” gibi hiç alakasız bir ayete sarılıyorsun.

Laik Devlette, devlet din ve inançlara nötr durmak zorundadır. Türkiye’de müslümanların cemaat olma hakkı ve kendi okullarını açma imtiyazları yoktur. Kendi aralarındaki sorunları kendi mahkemelerine götürme hakları da tanınmamaktadır. Kısaca müslümanların hukuki ve anayasal statüleri belirlenmemiştir. Alevilerin devlet tarafından zulme uğradığını düşünüyorsanız devletin kanunları çerçevesinde ve laiklik istikametinde bir takım düşünceleriniz olabilir. Ama bu düşüncelerinizi İslam’a yamamanın anlamı yoktur.

Ali Bulaç, “müslümanların sorun çözme kapasitesi” yetersiz açıklamasında bulunuyor. (http://zaman.com.tr/ali-bulac/din-ve-devlet-arasinda-cemevi_2139455.html) Sorun İslam’ı tahrif edilerek elbet çözülmez. Hıristiyanlar ve Yahudilerle sorunlarımız var diye “Muhammed (sav)’e inanmadan da cennete girilebilir” demek, sorun çözmek değil İslam’ı çözmektir. Artık pes artık diyoruz Ali Bey. İslam’a insanların kendi yanlarından uydurdukları ayinleri onaylama dayatmasında (zorlamasında) bulunmanın İslam’ı çözmekle ne farkı var? Adil ve tutarlı değilsiniz. Dini alt yapınızda net değil. Suriye’de müslümanlar birbirlerini öldürüyor derken Allah’ı ilah olarak tanımayan ve İslam Şeriatını inkâr eden Nusayrilere bile müslüman diyorsunuz. Katillerle mazlumları eşitliyorsunuz. Ama bu son yaptığınız, Tevhid Dini olan İslam’a şirk bulaştırmaktan ne farkı var Ali Bey!.. Şu ayeti bir kere daha okuyun lütfen:

“Mescidler kuşkusuz Allah’ındır. O halde Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın.” (Cin Suresi: 18)

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.