ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

Terörle Mücadele Kanunu ve Beşinci Özgürlük

Adil Yazgan

26 Ekim 2013 Cumartesi 18:57
  • A
  • A

Kanunların hem maddi yönü hem de ruhi yönü olduğu kabul edilir. Terörle Mücadele Kanunu’ndaki “terör, cebir, baskı, korkutma, sindirme ve tehdit” gibi kavramların tamamının muğlâk olduğunu söylersek kanunun maddi yönünün son derece zayıf olduğunu söylememiz icap etmektedir. Aslında terör kavramının bizzat kendisinin uluslararası bir tarifi yoktur. Bütün dünyada terör kavramı genellikle muhalifleri sınıflandırmak için kullanılmaktadır. İran Devleti’ne göre kimyasal silah kullanan Esed ve bebekleri bile yakan Hizbullah Örgütü, “kahraman” iken namusunu ve canını savunan müslümanlar teröristtir.

Mahkemelerin de terör kavramında ortak bir tarife ulaştığını söylemek mümkün değildir. Zira savunmalarda “terörist değilim” şeklindeki sözleriniz üzerine genellikle “terörden anladığın nedir?” sorusuyla muhatap olursunuz. Bu sebeple cezası en yüksek olan “terör suçları” en kolay ceza verilen suç sınıfına sokulmuştur. Bırakın şüpheyi adınızın herhangi bir örgütle anılması (fezlekeler ve istihbarat raporları) terörist sıfatıyla ceza almanızı sağlayabilir. Bu yapısı itibariyle dünyada en çok terörist olan ülke bizim ülkedir.

Terörle Mücadele Kanunu teorik olarak “terörü” engellemek için çıkartılmıştır. Lakin bu kanunun varlığı Cumhuriyet Devrinden bu yana terörü engelleyememiş hatta kitleleşmesini engelleyememiştir. Çünkü Terörle Mücadele Kanunları, terörü asayiş olarak almamış çok zaman zihniyet yargılanmalarına dönüştürmüştür. Bu sebeple tarihi boyunca iktidarlar tarafından muhalefeti tasfiye etmek için kullanılmıştır.

İslam Fıkhı’nda yeryüzünü fesada veren ve yol kesen eşkıyaların cezasına yer verilmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azap vardır.

Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler başka. Bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.” (Maide Suresi: 34-35)

Müfessirlere göre bu ayetler, meşru yönetime silahla başkaldıran kimseler hakkında nazil olmuştur. Zira ayetin sonunda tevbe edenlerden bahsetmesi fiili olarak bir iş yaptıklarını göstermektedir. Hz. Ali (ra), kendisine düşman olan Haricilerin cami de ders vermesine karışmadığı malumdur. Ama Hariciler eline silah aldığı zaman binlercesi öldürülmüştür. İslam, fiilen var olmayan “terör” diye bir tarifi kabul etmez. Ama ideolojik devletlerin tamamında zihniyet ile terör arasında bire bir irtibat kurulmuştur. Bu sebeple devlet ile yönetilenler arasında oyunun kuralı koyulmamıştır. “Beşinci Özgürlük” adeta devletin anayasasıdır. Noam Chomsky, “ABD Terörü” isimli eserinde şu tespiti yapmaktadır:

“Başkan Roosevelt; konuşma, ibadet, korkusuzca yaşama özgürlüğü ve nihayet asgari ihtiyaçların baskısından azade olarak hayatını devam ettirme hayatını devam ettirme özgürlüğünü, dört özgürlük olarak bütün dünyaya ilan etmiştir. ABD’nin gerek güvenlik, gerekse uluslararası politikasının esasını, bizim “beşinci özgürlük” dediğimiz şey oluşturmaktadır. Beşinci özgürlük; soyma, sömürme, tahakküm altına alma ve sonuç alabilmek için her türlü hileye başvurma özgürlüğüdür.”

Beşinci Özgürlüğün kapısını açan kanunlar, kimi zaman sosyal sınıfların tamamını terörize etmiştir. Çünkü terör kanunları çok zaman sosyal sınıfların tamamını hedef almıştır. Ülkemizde PKK Terör Örgütü sorununun asayiş problemi olmaktan çıkıp sosyal sınıf sorunu olmasında kanunların rolü küçümsenemez. 28 Şubat Dönemi’nde müslümanların tamamı kanunlar vesilesiyle terörist sınıfına sokulmak istenmiştir. “AK Parti’yi ve Gülen Cemaati’ni” bitirme planında cuntanın amacı da kanunların bu yapısını kullanarak sosyal bir sınıfı terörist göstermekti. Son zamanlar da yapılan KCK Operasyonlarını da aynı çerçevede değerlendirebiliriz. Hatta Ergenekon Davalarında da aynı zihniyet ara sıra devreye girmiştir. Son zamanlar da Gülen Cemaati’ne yönelik olacağı fısıldanan operasyonlarda da aynı kanun maddeleri kullanılmak istenmektedir. Bu kanunların, kullananlar açısından bir faydası da sosyal ve siyasal sınıfları tasfiye etme imkânı vermesidir. Oyunun kuralları net olarak koyulmadığından gücü gücüne yetenin iktidarı şeklinde bir düzen ortaya çıkmaktadır.

Hükümet, sosyal istikrar istiyorsa bir an önce beşinci özgürlüklere yol açacak kanuni düzenlemeleri kaldırmalıdır. Aksi takdirde sosyal sınıfların birbirine öfkesi birikmektedir. Ergenekon’dan içeri de olanlar ve ceza alanların çoğu Emniyet istihbaratta ve yargı da kadrolaşan cemaati suçlamaktadır. KCK’dan içeride olanlar ise başkalarını. Yani bir anlamda ortalık toz dumandır. Siyasi oyunun kuralları tespit edilemediği ve muhaliflerin yargı eliyle tasfiye edilme süreci devam ettiği sürece Bizans’ta oyunlar bitmez. İstikrarsızlığın sebebi sosyal sınıflardaki gerilim birikmesidir. Ve bu gerilim birikmesi toplumu ve iktidarı yıkmaya hazırlanıyor.

YORUM YAZ
Henüz yorum yapılmamış.

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.