ÖNE ÇIKANLAR :

YAZARLAR

AK Parti Suriye'nin Derinliğini Anlamıyor ve İlluminati

Adil Yazgan

13 Ekim 2013 Pazar 00:58
  • A
  • A

Nobel Barış Ödülü, Kimyasal Silahların Yasaklanması (OPCW) Örgütüne verilmesi ciddi bir şekilde değerlendirilmelidir. Bu ödül, kimyasal silah kullanmadıktan sonra Suriye’de Esed ve İran cephesinin her türlü katliam yapmasına göz yumulacağı ödülüdür. Kesinlikle tesadüf değildir.

Suriye meselesi Humeyni’nin ustaca ördüğü takiyye maskesini yırtıp atmıştır. Güya İsrail’e karşı duran Hizbullah Terör Örgütü’nün dünyanın en vahşi terör örgütü olduğunu anladık. Suriye meselesi öyle bir noktaya geldi ki, İran ve ABD’yi yan yana getirmiştir. Artık masa altından beraber hareket etmeyeceğinin farkındalar. ABD ve Rusya, Soğuk Savaş sonrası ilk kez Suriye meselesinde beraber hareket etme kararı aldı. İsrail bile muhalifler stratejik yerleri ele geçirmesin diye Suriye’ye müdahalede bulundu. Mısır Cumhurbaşkanı, Suriye’ye Mısırlıların savaşmaya gitmesine izin verdi diye darbeyle yıkıldı. Türkiye’de binlerce insan, Esed’in safında savaşmak için Suriye’ye gönderildi. Yine Türkiye’de Gezi Hadisesi’nden sonra AK Parti’nin “terörle” irtibatı olduğu iddiası ulusalcı, PKK’cı ve eski AK Parti müttefikleri tarafından yüksek sesle ifade edildi.

AK Parti yetkilileri Suriye meselesinin çok önemli olduğunun hala farkında değil. Suriye’de İngiltere ve Fransa işbirliğinin bozulma tehlikesi varsa iktidarda AK Parti’nin bulunmasına asla izin vermeyecek güçler devrededir. AK Parti, ulusalcı olduğunu söylese bile tabanı vesilesiyle asla risk alınacak bir parti değildir. 1948 yılında kurulan İsrail’in bunca müslümanın arasında ayakta kalmasını sağlayan dengenin bozulması oldukça risklidir. Birbiriyle normalde bir araya gelmesi imkânsız olan ulusalcı, antikapitalist müslümanlar, sermaye, DHKP-C ve PKK’nın bir araya gelmesi hatta bazı İslami görünen çevrelerin güya nasihat adına Erdoğan’a diktatör demesi müthiş bir organizasyondur. Bu kadar gücü bir araya getiren gücü sadece Ergenekon Terör Örgütü ile izah edemeyiz.

Texe Marss, “İlluminati (Entrika Çemberi)” isimli eserinde 1575 yılında İspanya’da kurulan bir örgütten bahsetmektedir. Bu örgütün ismi İlluminati’dir ve lideri bildiğimiz şeytandır. Dairesel bir örgütlenmeye sahip olan şebekede çemberin en üstünde şeytan, alt tabakada on adam onlarında altında binlerce hizmetkâr bulunmaktadır. İlluminati’nin on üyesinin ikisi ABD’den, üçü Fransa’dan ve diğerleri Kanada, Avusturya, İngiltere, İspanya ve Güney Afrika’dandır. Liderlik genellikle babadan oğula geçer. En önemli üyesi David Rockefeller’dir. Amerika’da parayı Rockefeller’in bastığını yani Amerikan Merkez Bankası’nın onların elinde olduğunu söyleyince ne demek istediğimiz anlaşılır. Texe Marss, “Bilderberg, Dünya Kiliseler Birliği, Kafatası ve Kemik Cemiyeti, Dünya Ekonomik Forumu, Vahşi Yaşam Fonu, New York Time, (Gezi Olaylarının yıldızı) CNN, NBC, Mason Locaları ve Vatikan’ın” İlluminati’ye bağlı olduğunu iddia etmektedir.

İlluminati’nin nihai amacı dünya hükümeti kurmak ellerindeki güç ile Allahü Teâlâ (cc)’yı yenerek cennetten kovulan şeytanı zümrüt tahtına yerleştirmektir. Zannedildiği gibi İlluminati’nin amacı sadece enerji kaynaklarını ele geçirmek değildir. Onun savaşı kültürel ve dinidir. En büyük düşmanı da İslam Dini’dir.

İlluminati, dünya devleti kurmak isterken kendine mahsus bir “kaos” ismini verdikleri bir teoriyi kullanırlar. Zıtlıkların çatışması şeklinde ifade edebileceğimiz bu teori de sürekli bir kaos hali istenir. Taraflar ve ideolojiler birbirine düşürülerek kimsenin kendilerine baş kaldırmaması temin edilir.

Şimdi gelelim, Suriye meselesiyle İlluminati irtibatına. İlluminati Örgütüne ciddi ilk başkaldırı Afganistan’da olmuştur. Aslında daha önce Suriye Hama’da meydana gelmiştir. Hama Ayaklanması zamanın Humeyni İdeolojisi ve Baba Esed tarafından bastırılmıştır. Daha sonraki Afganistan başkaldırısı NATO ve İran tarafından bastırılmıştır. Lakin 3 yıl önce başlayan Suriye Direnişi bütün dengeleri bozmuştur. Aslında amaç, Suriye’de bir kaos hali oluşturmaktı ve nihayetinde Suriye’de paradigma değişikliğine gitmeyen bir değişim ön görülüyordu. AK Parti’de bu değişimi destekliyordu. Ama iki olay bu dengeleri alt üst etti.

Mavi Marmara Hadisesi, Tayyip Erdoğan ve ekibini zannedildiğinden daha fazla etkilemiştir. Bu hadise Arap Coğrafyalarında Türkiye’nin 80 yıl sonra yeniden umut olarak görülmesine vesile olduğu gibi İsrail’i tarihi boyunca en büyük sıkıntıya sokmuştur. Türkiye’den 9 şehit, 80 yıl sonra ilk kez Türkiyeli müslümanlarla diğer müslümanların acı ve sevinçlerini birleştirmiştir. Bu dalga AK Parti Hükümeti’ni de uyandırmıştır. Hilafet müslümanları bölmek için kaldırılmıştı ama müslümanların kendi içlerindeki manevi bağ ortak sevinç ve acı dalgası oluşturmuştur. Mesele o kadar büyük bir hadiseye sebep olmuştur ki, İslam adına konuştuğunu iddia eden dini bir lider, “İsrail’in meşru bir devlet olduğunu ve Mavi Marmara ile rahatsız edilmemesi gerektiğini” söyleyebilmiştir. Bu dalgada dini bir liderin bunları söylemesi meselenin İsrail’i ne kadar büyük rahatsızlığa ittiğinin adeta bir belgesidir.

İkincisi; Esed, göstericilere haddinden fazla şiddet uygulamıştır. Onun amacı Hama gibi yapıp isyanı çok kısa sürede bastırmaktı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Zaten Esed’de bu noktada büyük bir hata yaptığının farkındadır. Bu şiddet dalgası ordunun bölünmesine vesile olmuş ve isyan edenler örgütlenmeye başlamıştır. Buraya kadar meselenin kontrol edilebileceği ve muhaliflerin Türkiye ve Suudi Arabistan kontrolünde olduğu zannediliyordu. Suriye’deki şiddetin artması dünya Müslümanlarının tepkisini çekmiş irili ufaklı birçok grup müslüman Suriye’ye savaşmaya gitmiştir. Bu ise Suriye Muhalefeti’nin hızla İslamlaşmasına vesile olmuştur. Muhalifler artık ele geçirdikleri yerlerde ilk iş İslami Mahkeme kurmak olmuştur.

İşte bu nokta başta İran olmak üzere ABD ve Rusya için tehlike çanlarının çalmasına vesile olmuştur. Müslümanları terörist olarak göstermeye çalışan bu güçlerin amacı Suriye Dalgasının oluşturabileceği İslam Medeniyeti dalgasının bütün İslam Coğrafyasını sarma korkusudur. İlluminati’nin AK Parti’ye teklifi açık: Ya Suriye meselesinde mazlumların tarafını tutmayacak ya da terörist sıfatıyla sıfatlanacak. AK Parti, Suriye meselesinde mazlumlara sahip çıkmasa bile yıkılmaya çalışılacaktır. Çünkü tabanı dolaysıyla risk alınacak bir parti değildir. Ama açmaz şurada. AK Parti yıkılırsa İslami dalga tabana yayılabilir mi? Mısır’da Mursi’yi devirmeleri ve Ezher Şeyhini yanlarına almaları pek bir işe yaramadı. Taban, darbeye direniyor ve darbeciler darbe yaptıkları günden bu yana tek bir gün huzurlu yaşamadılar. İktidarı devirmek de riskli. Bu noktada AK Parti’den Ahmet Davudoğlu’nun kellesini isteyebilirler. Bu oyuna düşülmemelidir.

AK Parti için tek çıkış yolu vardır: Suriye’deki mazlumlara sahip çıkmak. Ama öyle “yardım edermiş gibi” değil. Hakiki ve silahlı yardım. AK Parti, Suriye’ye yardım ederse bütün dünyanın dengelerini değiştirebilir. İlluminati için korku da budur zaten.

Yazının başında AK Parti’ye karşı geniş bir koalisyonun cepheleştiğini söylemiştim. Geziciler tarafından bir polis öldürüldüğünde “rahat uyu kardeşim Abdullah Cömert intikamın alındı” diyen Hüseyin Aygün’ün “andımız kimi niye rahatsız ediyor? Ben, Türklük kavramına karşı değilim, bu kavramı kaldırırsak, altından ümmetçilik çıkar” demesi anlamlı değil mi? Kendisini kaçıranlara “arkadaşım” diyen bir kimsenin “andımız merakı elbette anlamlı. Daha da ötesi aynı şahıs Dersim Katliamından dolayı Mustafa Kemal’i suçlamıştı. Hem bir Kürt, neden bu kadar iştahla varlığını Türk varlığına adamaya meraklı olur?

YORUM YAZ
TOPLAM 1 YORUM

Yorum yapmak için üye girişi yapmanız gerekmektedir. Yada Misafir Olarak Yorum Yapabilirsiniz.Üyeliğiniz varsa üye girişi yapabilirsiniz. Yeni üyelik için üyelik formunu kullanabilirsiniz.

  • - UğurC:28 Ocak 2014, Salı 19:32