ÖNE ÇIKANLAR :
EKONOMİTÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 02 Ocak 2014 Perşembe 15:45

MÜSİAD Genel Başkanı Olpak:


Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Nail Olpak, "Enflasyonist dönemlerden kalan bir tedbir olan geçici verginin, bugünkü koşullarda kaldırılması gerektiğine inanıyoruz" dedi.
Olpak, MÜSİAD'ın Rixos Otel'de düzenlenen Genişletilmiş Başkanlar Toplantısında yaptığı konuşmada, son 11 yılda Türkiye'nin ekonomik açıdan gücünü artırdığını ve dış politikada etkinlik alanını genişlettiğini söyledi. Olpak, "2001 ekonomik krizinin ardından istikrarlı bir siyasi ortam, geniş ve derin bir gelişim trendini beraberinde getirmiştir. Ülkemizin, ekonomik alanda gerçekleştirdiği atılımlar, gerek yurt içinde ve gerekse yurtdışında gıptayla izleniyor" diye konuştu.
- "Ekonomimizin test edildiği bir dönem"
Olpak, 2013'ün ilk yarısını Türkiye'de, IMF'yle borç ilişkisinin bitirilmesi, "mega projeler"in başlaması ve not artırımları gibi ekonomik gelişmeleri konuşarak geçirdiklerini belirterek, "2013 yılının ikinci yarısı ise siyasetin ekonomiye taşındığı bir dönem olmuş, ekonomi-politiğin konuşulduğu bir süreç yaşanmıştır. Her açıdan ekonomimizin test edildiği bir dönemdir. MÜSİAD adına, ekonomimizin bu sınamalardan, en az zararla ve başarıyla geçtiğine olan inancımızı ifade ederim" dedi.
Türkiye'nin ekonomik performansını olumsuz etkileyen cari açık ve bunun başlıca sebeplerinden enerji bağımlılığının, önemli sorunların başında geldiğini ifade eden Olpak, enerji bağımlılığını düşürmek için nükleer, alternatif enerji kaynakları, ucuz petrol ve doğalgaza erişim çalışmaları, Enerji Borsası ile ilgili gelişmeleri takdirle karşıladıklarını söyledi.
Türkiye'nin ekonomik performansını arttırmak için iç talebini canlandırması, ihracatını ve üretimini arttırması gerektiğini ifade eden Olpak, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Küresel ekonominin son 5 yılı değerlendirildiğinde ve kriz belirsizliğini nispeten kolay atlatan, büyümeyi başarabilen ve istihdam oluşturabilen ülkelere bakıldığında, imalat sanayinin GSYH içerisinde önemli bir yer tuttuğu; buna karşılık, kriz belirsizliğini aşamayan ülkelerde, hizmet sektörünün payının yüzde 80'leri geçtiği görülmektedir.
Sanayi tarafı zayıf, hizmet sektörü ağırlıklı bir ekonomi, hedefimiz olmamalıdır. Aksi halde, ekonomik gelişme sürdürülebilir olmaktan çıkar ve şoklara karşı daha kırılgan hale gelir. Bunun kötü bir örneği, İspanya'dır ve ekonomik durumu herkesçe malumdur.
Küresel belirsizliğin azaldığı ve büyüme beklentilerinin olumluya döndüğü şu ortamda, tarım politikamız da endüstriyel tarım yaklaşımıyla yeniden değerlendirilmelidir. Böyle bir ortamda, dış girdi oranı minimum olan ve cari açığımızı kapatmamıza yardımcı olacak, endüstriyel tarım üretimi politikasına ağırlık verilmesi önemlidir."
Olpak, Türkiye'de 2012'de çalışan nüfusun 4'te 1'inin 60 milyar dolarlık tarımsal üretim yaptığını belirterek, şöyle konuştu:
"Toplam üretimimizin yüzde 8'ini, çalışan nüfusumuzun yüzde 25 ile gerçekleştirdik. Hollanda. Nüfusu, bizim nüfusumuzun 5'te 1'i. 2012 ihracatı, 281 milyar dolar. Tarımsal nüfusu, bizim 10'da birimiz. Peki 2012 tarım ihracatı ne kadar? 60 milyar dolar. Bu üretim için ne kadar su kullanıyor? Bizim kullandığımız toplam suyun binde 2'si kadar.
Bu verilere baktığımızda, tarımsal üretimimizde, ciddi bir verimsizlik söz konusu. Endüstriyel tarım yaygınlaştırılmalı, verimsiz üretimin önüne geçilmeli, ihracatımıza olumlu katkı sağlanmalıdır. Bu, aynı zamanda verimsizliğe bağlı yurt içi göç azaltacak, bölgesel gelir ve üretim dağılımının daha dengeli olmasını sağlayacaktır."
Olpak, 2012 yılında ihracatın yüzde 62,6'sını ve ithalatın yüzde 38,5'ini, KOBİ'lerin gerçekleştirdiğine dikkati çekerek, "KOBİ'ler, büyük işletmelerin cari açığını kapatmışlardır" dedi.
-"Geçici vergiler kaldırılmalı"
İSO ilk 500'ün ihracatının yüzde 0,6 artmışken, ikinci 500'ün, ihracatının yüzde 4,6 arttığını kaydeden Olpak, şöyle devam etti:
"Bu da büyük işletmeleri göz ardı etmeden KOBİ'lerin etkinliğinin bir göstergesidir. Bu noktada, cari açığın çözümünde ihracat ve büyümenin lokomotifi KOBİ'lerin, kaliteli finansmana kolay erişiminin sağlanması önemli ve acildir.
Enflasyonist dönemlerden kalan bir tedbir olan geçici verginin, bugünkü koşullarda kaldırılması gerektiğine inanıyoruz. Bunun yanı sıra, KDV ödemelerinin de tahsilat vadesiyle uyumlu olacak şekilde yapılması önerimizi tekrarlamak istiyoruz. Ayrıca vadeli ithalatta uygulanan yüzde 6 oranındaki KKDF uygulaması, en azından Türkiye'de üretilmeyen ürünler, yatırım malı ve ara malı ithalatında kaldırılmalıdır. Bu uygulamalar, işletmelere ciddi finansal yükler getirmektedir."
- "Kurdaki dalgalanmalar, önemli maliyet artışlarına sebep oluyor"
Olpak, bankacılık sisteminde yeni düzenlemelere ihtiyaç olduğunu, mevcut sistemde işletmelerin, neredeyse sadece teminat karşılığında krediye ulaşabildiğini ifade ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bankalar, adeta bir postacı gibi çalışmaktadır. Makul teminatlar da alınarak, gelir-gider dengesi doğru biçimlendirilmiş, bilançosunu şeffafça ortaya koyan projelerin desteklenmesi, ciddi bir şekilde acilen gündeme alınmalıdır.
Klasik bankacılık finansmanı haricinde, özellikle risk sermayesi, melek yatırımcı ve girişim sermayesi mekanizmalarının, ülkemizde yaygınlaşması için getirilen teşviklerin, artırılarak devam etmesi de çok önemlidir. Bu noktada, geçtiğimiz yıl kabul edilen, Bireysel Katılım Sermayesi hakkındaki mevzuatı, takdirle karşıladığımızı ifade etmek isterim.
Bildiğiniz üzere, eğer kamunun iki yakası bir araya geliyorsa, ekonomik istikrar sürdürülebiliyor. Bu noktada, bugüne kadar uygulanan mali politikalardaki başarıyı da takdirle izliyoruz."
Son birkaç hafta içinde kurda ciddi dalgalanmalar yaşandığını söyleyen Olpak, bu durumun gerek proje maliyetlerini artırıcı yönü, gerekse özel sektörün 170 milyar dolar civarındaki açık pozisyonu sebebiyle önemli maliyet artışlarına sebep olduğunu kaydetti.
Olpak, Merkez Bankasının dalgalanmaları döviz satım ihaleleri yoluyla azaltmaya çalıştığını belirterek, "Doğal ekonomik konjonktür sonucu olmayan bu dalgalanma sürecinde, Merkez Bankasının, başka araçlarla da para politikasını güçlendirmesinin doğru olabileceğini düşünüyoruz. Merkez, döviz satım ihaleleri yanında, 'dealing' sistemiyle satış yapmayı ve overnight lira piyasasını fonlamada, cimri davranmayı da değerlendirmeli, manipülasyon kaynaklı dalgalanmalar olabildiğince önlenmelidir" diye konuştu.
-"... Endişeyle takip ediyoruz"
İstanbul merkezli operasyon konusuna da değinen Olpak, şunları söyledi:
"Yolsuzluk iddiaları sebebiyle son günlerde başlatılan soruşturmayla oluşan ortamı, adli boyutunu ayrı tutarak, ülke ekonomimize ve güven ortamına verdiği ve vereceği zararlar bakımından, tüm kamuoyu ile birlikte endişeyle takip ediyoruz.
İş adamları olarak, ülkemizin geleceğine daha fazla yatırım yapabilmemiz için beklentimiz; büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz huzur, güven ve istikrar ortamımızın devamı, daha hızlı ve adil işleyen bir yargı sistemi ve bireysel hak ve özgürlükleri, daha da gelişmiş bir Türkiye'de yaşamaktır.
Yerel seçimler, ardından Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler sürecine girdiğimiz bugünlerde, bu soruşturma sebebiyle yaşananların, ekonomimiz dahil olmak üzere yansımaları ve muhtemel etkiler bakımından, kamuoyunda siyasal alana yönelik ciddi bir çalışma algısı vardır. Bu algı, hızla ortadan kaldırılmalıdır.
Kim tarafından gündeme getirilirse getirilsin, muhtevası ve muhataplarına bakılmaksızın, yolsuzluk iddialarının araştırılması, hepimizin ortak arzusudur. Ancak hukukun temel doktrini olan, masumiyet karinesi de unutulmamalıdır."
İddiaların ekonomiye yansımasının olumsuz olduğuna işaret eden Olpak, dolar kurunun yükseldiğini, faizlerin çift haneye yükseldiğini söyledi. MÜSİAD Genel Başkanı Olpak, sözlerini şöyle tamamladı:
"Borsa'da yüzde 17'yi bulan kayıplarla beraber, 3 kalemdeki kayıplar 125 milyar lirayı buldu. Bu rakama, özel sektörün kayıpları dahil değildir. Çok şükür, bu gidiş uzun sürmemiş, hafta başından itibaren piyasaların normalleşme işaretleri ortaya çıkmıştır.
Bu noktada, şu ana kadar önemli olan, olumsuz yansımaların, sadece döviz, faiz ve borsa alanıyla sınırlı kalmasıdır. Temennimiz, üretim ve ticaret alanına yansımadan, toparlanmanın devam etmesidir. Çünkü borsa, faiz ve döviz alanında bozulma ve toparlanma daha hızlı olabilirken, hiç arzu etmeyiz ama bozulma, piyasaya yansırsa, daha kalıcı zararlar verebilir. Adli bir sürecin, ülke ekonomimize yansıması böyle mi olmalı? Bu durumu, ne anlayabiliyoruz ne de doğru buluyoruz. Türkiye'nin, 10 yıllık ekonomik ve sosyal kazanımlarının olumlu sonuçlarını, hep birlikte yaşıyoruz. Geriye baktığımızda, en önemli kazanımımızın da huzur, güven ve pozitif istikrar olduğunu görüyoruz. Lütfen ülkemizin geleceğine hep birlikte ve mutlaka sahip çıkalım."
(Bitti)
 

KAYNAK:
AA
ETİKETLER:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER