ÖNE ÇIKANLAR :
DÜNYATÜMÜ
  • GÜNCELLEME: 31 Ekim 2014 Cuma 20:48

Fransa’da çözüm süreci vurgusu!

Fransada çözüm süreci vurgusu!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye’nin önünde çözüm dışında bir seçenek yok, biz inatla çözüm sürecini devam ettireceğiz” dedi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransız Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde konuştu. “Bugün Fransa’ya günübirlik bir çalışma ziyareti için geldik ve sayın Hollande ile ilgili bakanlarla birlikte gerek dar kapsamlı gerekse heyetler arası bir görüşmeyi gerçekleştirdik” diyen Erdoğan, “Ülkelerimiz arasındaki konuşmaları özellikle de bölgesel meseleleri etraflıca değerlendirdik. Burada konuşmamın hemen başında şu hususu özellikle vurgulamak istiyorum. Türkiye’yle Fransa asırlardır devam eden tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomik ilişkilere sahiptir. Gerek Akdeniz ülkeleri olarak, gerek bölgenin 2 güçlü ülkesi olarak Türkiye ile Fransa’nın yolları yakın tarihte defalarca kesişmiştir. İlişkilerde zaman zaman iniş çıkışlar olsa da tarihe baktığımızda genel olarak ortaklıkların, işbirliklerinin, dayanışmanın öne çıktığını görürüz. 2013 yılında Türkiye ile Fransa arasındaki ticaret hacmi 14,5 milyar dolar oldu. 2014 yılının Ağustos ayı itibariyle ticaret hacmimiz 10 milyar dolara yaklaştı. Sayın Hollande’ın Ocak ayında Türkiye’ye yaptığı ziyarette aramızda bir irade koyarak en kısa zaman zarfında 20 milyar Euro’ya çıkarmak olarak hedefimizi belirledik. Bu hedef doğrultusunda kararlılıkla yürüyoruz” dedi.

“İLİŞKİLERİMİZİN MEVCUDUN ÇOK ÇOK ÖTESİNDE OLMASI GEREKTİĞİ AÇIKÇA ORTAYA ÇIKIYOR”

Karşılıklı yatırımlar konusunda da konuşan Erdoğan, “Karşılıklı yatırımlar noktasında yine iyi bir seviyedeyiz. Fransa’nın Türkiye’deki yatırımları 6,5 milyar dolara ulaştı. Şu anda Türkiye’de bin 150 civarında Fransız şirketi faaliyet gösteriyor. İlişkilerimizdeki bir başka önemli boyutta Fransa’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve Türkiye kökenli vatandaşlarımızdır ki sayısı 610 bin civarında. Çifte vatandaşlığa sahip vatandaşlarımızın sayısı da 300 bine ulaşmış durumda. Bu rakamlarla Türkler Fransa’da 4. Büyük göçmen grubunu oluşturuyorlar. Siyasette, bilimde, sanatta, ekonomik hayatta vatandaşlarımız Fransa adına gerçekten önemli başarılara imza atıyorlar. Türkiye’yle Fransa arasındaki çok boyutlu ilişkilere bakıldığında ilişkilerimizin mevcudun çok çok ötesinde olması gerektiği açıkça ortaya çıkıyor. Bizim dayanışmamız, bizim işbirliğimiz Avrupa’daki, Akdeniz’deki Ortadoğu Kuzey Afrika ve Balkanlar’daki birçok meselenin çözümüne eşsiz katkılar sağlayacaktır. Türkiye’yle Fransa asırlara sari ilişkilerini, iç politikadaki yarışlara ve ön yargılara feda etmeyecek kadar büyük devlet vizyonuna sahip ülkelerdir. Biz Türkiye olarak Fransa’yla ilişkilerimizde büyük devlet vizyonunu her zaman muhafaza ettik ve ediyoruz” dedi.



“AB ÜYELİK SÜRECİMİZDE BİZİM EN BÜYÜK DESTEĞİ, KATKIYI BEKLEDİĞİMİZ ÜLKELERİN BAŞINDA FRANSA GELİYOR”

Erdoğan konuşmasında, “Fransa’nın da özellikle son dönemde ilişkilerimize bu vizyonla yaklaştığını görüyor ve bundan da umutlanıyoruz. Şunu da tüm samimiyetimle söylüyorum AB üyelik sürecimizde bizim en büyük desteği beklediğimiz, en büyük katkıyı beklediğimiz ülkelerin başında Fransa geliyor. Burada bir gerçeği özellikle vurgulamam lazım, biz bu desteği sayın Chirac’ın görevi bıraktığı ana kadar hep gördük ve bu destek o süreçler içerisinde hep oldu. Nedense sayın Chirac ayrıldı, ayrıldıktan sonra bir farklı hava esmeye başladı. Buda bizi üzdü tabi. Temenni ederim ki şimdi yeni bir sürecin içerisine girmiş bulunuyoruz. Çünkü Türkiye’nin özellikle resmi olarak 1963 yılından bu yana AB kapısında bekletiliyor olması izahı mümkün olmayan bir süreçtir. Hiçbir ülkeye böyle bir uygulama maalesef yapılmamıştır. İlişkilerimizin tarihi boyutuna baktığımızda ekonomik ilişkilerimize, yatırımlarımıza Türk toplumuna baktığımızda Türkiye’nin AB içerisindeki en büyük dostunun Fransa olması gerektiğine inanıyor ve bunun da tezahürünü somut olarak görmek istiyoruz. AB müzakere süreci maalesef fasıllar üzerine konan blokajlar nedeniyle ciddi bir duraklama dönemi yaşıyor. AB tarafından Türkiye’ye verilen sözlerin tutulmasını bekliyoruz. Bu da bizim en tabi, en doğal hakkımızdır. Fransa tarafından da bize bu konuda verilen sözlerin tutulacağını ümit ediyoruz” dedi.

“300 BİN İNSANIN ÖLÜMÜ MAALESEF GÖSTERE GÖSTERE GELMİŞTİR”

Türkiye’nin AB üyelik süreciyle alakalı konuşan Erdoğan, “Bakınız Türkiye’nin AB’ye üyeliğinin önemi ve değeri şu anda bölgede yaşanan birçok meselede çok net olarak görülmüştür. Kuzey Afrika’daki, Doğu Avrupa’daki tüm İslam coğrafyasındaki ve özellikle de Ortadoğu’daki krizleri daha ortaya çıkmadan gören, uyarılarını yapan, yaklaşmakta olan sorunlara dikkat çeken ülke Türkiye’dir. Irak’ta bu manzaranın oluşabileceğini, Irak’ın bölünme noktasına gelebileceğini yıllar öncesinden ifade ettim. Maliki yönetiminde Irak’ın etnik ve mezhebi bir ayrımcılığa maruz kaldığını bununda son derece tehlikeli sonuç doğuracağına defalarca vurgu yaptım. Eğer Türkiye’nin bu konudaki uyarıları dikkate alınmış olsaydı, buna yönelik tedbirler alınmış olsaydı inanın şu anda Irak’ta yaşananlar yaşanmayacak, barışçıl, demokratik çözümler üretilmiş olacaktı. Aynısı Suriye için de geçerli, Suriye ile ilgili uyarılarımızı hem bizzat o dönem Suriye Devlet Başkanı Esed’a yaptık hem de uluslararası platformlarda kaygılarımızı dile getirdik. Suriye’de yaklaşan tehlike görülmediği için işte bugünkü trajik manzaraya ne yazık ki baş başa kalmış, düşmüş bulunmaktayız. 7 milyon kişinin evlerini terk ettiği insanlık dramı, maalesef göstere göstere gelmiştir. 300 bin insanın ölümü maalesef göstere göstere gelmiştir. Burada bir gerçeği vurgulamam lazım, o da şudur: öyle bir yaklaşım tarzı var ki anlamak mümkün değil. Siz değerli aydınlarla burada bu görüşmeyi yaparken, bunun altını özellikle çiziyorum, “nedir bu derseniz?” bir defa dünya siyasetine dünya özellikle savunma sistemleri içerisine yerleşmiş olan iki kavram beni çok rahatsız ediyor. Bunların bir tanesi konvansiyonel silahlar meselesidir, bir diğeri de kimyasal silahlar meselesidir” dedi.

“TÜRKİYE’NİN DEAŞ GİBİ BİR TERÖR ÖRGÜTÜNE DESTEK VERMEK GİBİ BİR YANLIŞI OLMAMIŞTIR”

Erdoğan açıklamasında, “Bunun uygulaması bizim karşımıza özellikle Suriye’de çıktı. Kimyasal silahların uluslararası hukuk açısından çok farklı bir konumu olabilir fakat Suriye’de kimyasal silahlarla ölenlerin sayısı binlerle ifade edildi. Bin, iki bin, üç bin. Ama konvansiyonel silahlarla ölenlerin sayısı ise üzülerek ifade ediyorum 300 bine yakındır. Şimdi konuşulan hep kimyasal silahtır, konvansiyonel silahı niye konuşmuyorsunuz? Kimyasal silahla öldürülürse suç değil, konvansiyonel silahla öldürülürse suç mantık bu mu? Neticesi ölüm olan ve bu vesileyle kullanılmış ne olursa olsun bunun yasaklanması gerekir. Havadan uçaklarla bombaları yağdıracaksın, varil bombalarını atacaksın ve bunun neticesinde ortaya çıkan ölüm suç tahtasına yazılmayacak, kimyasal silahlarla öldürüldüğü zaman bu çok büyük tehlike buna karşı tedbirler alalım diyeceksin. Neticesi ölüm olan, bir cinayet var katliam var burada. Bu katliama karşı dünyanın bir defa konvansiyonel, kimyasal silah ayrımını çok dikkatli yapması lazım. Bunun toplanmasını sağlayabilirsiniz, teşvik edebilirsiniz ayrı mesele. Ama konvansiyonel silahını da kullanıyorsa oradaki devlet terörü estiren kişi ki bana göre bir teröristtir. Ortada bir devlet terörü vardır. Bu kişiye karşı ulusların birleşip bir defa adalet divanına mı gider, nereye giderse bunun oraya götürülmesi lazım. Hala buna kalkıp da dünyadaki devletlerin olumlu bir nazarla bakması izahı mümkün değildir” dedi.

IŞİD ile ilgili olarak da Erdoğan, “DEAŞ terör örgütü hem Suriye’de hem de Irak’ta yılların birikmesi olarak göstere göstere ortaya çıkmıştır. Mısır’da Ukrayna’da Libya’da bugün olan manzarayı yıllar öncesinden kestirebilmek hiç zor değil. Bakın şu anda tüm bölgeyi ilgilendiren, küresel ölçekte etkileri olan bu sorunlar karşısında BM’nin AB’nin yeterince inisiyatif almadıklarını, ağırlıklarını yeterince koymadıklarını görüyoruz. Sadece bir kıyaslama yapacağım. Türkiye’nin Suriye’den kabul ettiği mülteci sayısı 1 milyon 600 rakamını geçmiştir. Ama AB yaklaşık 200 bin insanı kabul etti. Bakın Türkiye sadece 1 milyon 600 insanı AB’nin tamamı 200 bin insan kabul etti. Biz sadece Ayn El Arab’tan yani Kobani diye ifade edilen yerden sadece oradan bir hafta içinde 200 bin insan kabul ettik. Şu an onlara biz bakıyoruz. Biraz sonra bunun izahına geleceğim. Bizim Türkiye’de barınan mülteciler için sarf ettiğimiz miktar 4 buçuk milyar dolara ulaşmıştır. Peki Türkiye’ye dışarıdan herhangi bir destek gelmiş midir? onu da söyleyeyim. 200 milyon dolar. 200 milyon dolar bize dışarıdan destek gelmiş ama bizim yaptığımız harcama 4 buçuk milyon doları aşmıştır. Mülteciler için Türkiye dışından gelen bu yardımlar noktasında gelse de gelmese de biz desteğimizi verecek miyiz? Vermeye devam edeceğiz. Niye? bu insanlar bize sığınmıştır. Ve Türkiye kendi geleneklerinden, değerlerinden aldığı inançla bu desteğini sürdürüyor. Çıkıyor şimdi birileri, Avrupa’da Batı’nın değişik yerlerinde Türkiye’nin burası bizi ciddi manada rahatsız ediyor, DEAŞ’a yardım ettiğimizi söylüyor. Bakın Türkiye’nin DEAŞ gibi bir terör örgütüne destek vermek gibi bugüne kadar bir yanlışı olmamıştır. Çünkü biz 32-33 yıldır terörle mücadele eden bir ülkeyiz. Terörün ne olduğunu gayet iyi biliriz, terörizmin ne olduğunu gayet iyi biliriz” dedi.



“BİZİM MÜCADELEMİZ DEAŞ’LA AYNI ŞEKİLDE DEVAM EDECEKTİR”

Erdoğan konuşmasında, “Bu mücadeleyi sürdüren bir ülke olarak bizim mücadelemiz DEAŞ’la da aynı şekilde devam edecektir. Şunu da söyleyeyim bazıları DEAŞ’ı İslam veya İslami bir örgüt gibi göstermenin de gayreti içerisine giriyorlar. Kusura bakmasınlar. Bir defa anlamı barış olan sin kelimesinden türemiştir ve anlamı barış olan bir din asla teröre müsaade etmez ve böyle bir yaklaşımı mensupları olarak bizler kabul edemeyiz. DEAŞ bir terör örgütüdür, dikkat edin IŞİD şeyini de ısrarla kullanmıyorum. DEAŞ diyorum. Çünkü bunlar bir terör örgütüdür. Şu anda küresel gündeme baktığınızda gündemde sadece DEAŞ’ın ve sadece Ayn el Arap yani Kobani kasabasının olduğunu görüyorsunuz. Burada sizlerle bir şeyi net paylaşmak zorundayım. Bölgedeki mesele sadece Kobani meselesi değil, şu anda çok az sivilin yaşadığı, 200 bin sivilin ülkemize sığındığı Kobani, bölgede yaşanan acının, trajedinin ortak sonucun çok cüzi bir kısmıdır bunun da istismarı yapılmaktadır. Kobani niye böyle bir stratejik konuma getirilmiştir. Bunun üzerinde düşünmemiz gerekmektedir” diye konuştu.



“NEDEN ACABA KOBANİ? BUNUN ÜZERİNDE BİR DURMAK GEREKİR”

Kobani konusundaki ısrar hakkında da konuşan Erdoğan, “Ne var burada acaba? Petrol mü var? Altın mı var? Elmaslar mı var? Neden acaba Kobani? Bunun üzerinde bir durmak gerekir. Kaldı ki bugün Kobani’yi bombalayanlar, koalisyon güçleri. Dost acı söyler ama acı söyler. Bu gerçeği söylemek zorundayım. Bakınız Hama vurulmuştur sesleri çıkmamıştır. Humus vurulmuştur insanlar öldürülmüştür, sesleri çıkmamıştır. Deyrizor vurulmuştur sesleri çıkmamıştır. Bütün onlar vurulurken sesleri çıkmayanlar acaba Türkiye’nin sınırındaki Kobani’yle ilgili niye bu kadar aceleci, bunu dünyanın her yerinde stratejik bir konuma taşıdılar. Onlar için bunun stratejik önemi nedir. Dünyanın 10 bin km ötesinde Kobani stratejik önemi ne? Benim sınırımda burası. Eğer stratejik konumu olacaksa benim için olmalı. Onlar için olmaması lazım. 200 bin insan oradan çıkmış vaziyette. Şu anda boş bir Kobani var. Dediler ki biz PYD’ye silah yardımı yapmamız lazım. Ben de kendilerine yanlış yaparsınız dedim. Çünkü PYD bir terör örgütüdür. Şu anda Kobani’de zaten sivil halk bize geçti. Orada bin iki bin tane savaşçı var. Attığınız silahlar DEAŞ’ın eline geçerse bunu neyle izah edeceksiniz? Dediler hassasız bu konuda. Ve ne oldu orada atılan silahların bir bölümü DEAŞ’ın eline geçti. Bir diğer bölümü de PYD’nin eline geçti. PYD derken yani oradaki bin iki bin kişinin eline geçti. Neye benziyor bu. Aynen DEAŞ Suriye’den Irak’a girdiği zaman ilk neresiydi, Musul. Ve Irak’a girdiği zaman Irak’ın merkezi hükümetin ordusu ne yaptı? Musul’u terk etti, kaçtı. Ama silahları bırakarak kaçtı. Kimindi bu silahlar ya da kimler vermişti bu silahları baktık ki ABD’nin Irak ordusuna verdiği silahlar tamamiyle DEAŞ’ın eline geçti” dedi.



“IRKÇILIĞIN VE İSLAMAFOBİNİN YÜKSELDİĞİ AVRUPA, TÜRKİYE’Yİ ÜYE KABUL EDEREK IRKÇILIĞA, İSLAMİFOBİYE, MEDENİYETLER ÇATIŞMASI TEZİNE ANLAMLI CEVABI VERECEKTİR”

“Bunu anlamakta zorlanıyorum. Şu anda o silahlarla Irak’ın yüzde 40’ı işgal edilmiş durumda” diyen Erdoğan, “Aynı şekilde Suriye’de de belli bir bölüm işgal edilmiş durumda. Bütün olaylara bakarken Irak şehirlerinde on yıllardır insanlar ölürken uluslararası toplum sustu, şu anda da susuyor. Batının Ortadoğu’ya karşı sergilediği çifte standart tutumu Ortadoğu’da vicdanları çok derinden etkiliyor ve etkisi yıllarca silinmeyecek tahribatlara zemin hazırlayabiliyor. Bu çifte standartlı tutum son bulmadıkça küresel adalet tesis edilmediği sürece Ortadoğu’da tahribat artacaktır. Batı da bu tahribattan uzak kalmayacaktır. Yaklaşan tehlikeyi hepimizin görmesi gerekiyor. Avrupa’nın bu tehlikeyi özellikle görmesi gerekiyor. Bakın bu yıl 1. Dünya Savaşı’nın 100. Yılını idrak ediyoruz. 100 yıl önce savaşın ardından Ortadoğu’da çizilen sınırlar, oluşturulan senaryolar şu anda adeta dikişlerini patlatarak küresel sorunlara dönüşüyor. 1. Dünya Savaşı’na bakıp orada sadece 1915 olaylarını görmek onun gölgesinde tartışmak diğer derin meseleleri görmemek vicdanları kanatıyor. Bölgedeki her meselenin birbiriyle irtibatı var. Her mesele geniş bir bakış açısıyla değerlendirilerek çözüme kavuşturulabilir. Yoksa bugün özellikle DEAŞ’ı ortadan kaldırırsınız yarın bir başkası çıkar. Bugün Kobani’yi kurtarırsınız yarın başka Kobani’ler çıkar” şeklinde konuştu.

PKK’ya yeşil ışık yakılmasını samimiyetsizlik olarak yorumlayan Erdoğan, “PKK terör örgütüne yeşil ışık yakılırken bu terör örgütüne kırmızı ışık yakılması terörle mücadele konusundaki samimiyetin sorgulanmasını da beraberinde getirir. Suriye’de 300 bin insanın ölümüne ses çıkarılmayıp, Kobani için ayağa kalkılması adaleti sorgulanır hale getirmiştir. İşte onun için bölgenin meseleleri karşısında adil, kapsayıcı, bütünlükçü bir yaklaşımın sergilenmesi kapsayıcıdır. AB bunu Türkiye’yle başarabilir, AB Türkiye’nin tarihi birikiminden istifade edebildiği ölçüde güçlenebilecek özellikle de evrensel insani değerlere sahip çıkması gerektiğini daha ideal şekilde yerine getirebilecektir. Irkçılığın ve İslamafobinin yükseldiği Avrupa Türkiye’yi üye kabul ederek ırkçılığa ve İslamifobiye, medeniyetler çatışması tezine anlamlı cevabı verecektir. Fransa Türkiye’nin bu potansiyelini en başta görebilecek ve en iyi şekilde değerlendirebilecek ülkedir. Özellikle önümüzdeki dönemde Fransa’nın AB müzakerelerinde kolaylaştırıcı bir tavır sergileyeceğine AB değerlerine sahip çıkacağına yürekten inanıyorum. Türkiye bölgesel meselelerde tarihi birikimini seferber ederken bölgesel ve küresel sorunlara katkı sağlarken içerde de tarihi nitelikte reformlar yapıyor ve bu reform kararlılığının çok güçlü şekilde muhafaza edildiğini burada sizlere söyleyebilirim. Ekonomide, iç siyasette sosyal yaşamda, demokratikleşme alanında yaptığımız reformlar Türkiye’nin her anlamada güçlenmesini sağladı” dedi.



“TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDE ÇÖZÜM DIŞINDA BİR SEÇENEK YOK, BİZ İNATLA ÇÖZÜM SÜRECİNİ DEVAM ETTİRECEĞİZ”

Çözüm sürecine değinen Erdoğan şunları kaydetti:

“Çözüm süreci adını verdiğimiz terörü sona erdirme, toplumsal barışı tesis etme süreci yapılmış olan tüm tahrik ve provokasyonlara rağmen devam ediyor. Hatırlayacaksınız bu süreç başladığı anlarda Fransa’da Paris’te yapılan bir saldırı sürece yönelik büyük bir sabotaj olmuştur. Bu sabotajın süreci yaralamasını engelledik. Yaklaşık iki yıllık süreçte benzeri bir çok saldırıyı kararlılıkla bertaraf ettik. Çözüm sürecine yönelik en büyük saldırı maalesef Kobani bahanesiyle geçtiğimiz haftalarda sergilendi. 40 vatandaşımız Kobani bahanesiyle yapılan saldırılarda hayatını kaybetti. Ve bunların hemen tamamı terör örgütü PKK’nın katlettiği Kürt kökenli vatandaşlarımızdı. Öldüren Kürt, öldürülen de Kürt kökenli vatandaşımız. Can kayıplarının yanında bir çok bina yakılıp yıkıldı, alış veriş yerleri yakıldı yıkıldı. Belediye otobüsleri aynı şekilde yakıldı yıkıldı. Yüz civarında okul yakıldı. Sağlık merkezleri aynı şekilde yakıldı yıkıldı. Kendilerinden olmayan mağazaları yaktılar. Elbette bu saldırılara boyun eğecek, bu saldırılar nedeniyle istikametimizi değiştirecek değiliz. Türkiye’nin önünde çözüm dışında bir seçenek yok ve biz inatla, sabırla bu çözüm sürecini, bu kardeşlik sürecini devam ettireceğiz. Bakın biz bu süreci başlatırken bir şey söyledik. Türkiye Cumhuriyeti’nde farklı etnik kökenlere, farklı inançlara, kültürlere karşı ret, inkar ve asimilasyon politikalarını ayaklarımızın altına alacağız dedik ve aldık. Bunu sadece söylemekle kalmadık, bunun gereği neyse onu da yaptık, adım adım yapıyoruz. Şu anda Doğu ve Güneydoğu illerimizde özellikle Kürt kökenli vatandaşlarımız nezdinde çok ciddi bir umut iklimi oluştu ve bu iklim güçleniyor. Ülkenin diğer bölgeleri de çözümü en güçlü şekilde destekliyor. Bu desteğini de zaten son 12 yılda yapılan 9 seçimle gösterdi. Tabi çözüm milleti rahatlatırken terör örgütünü çok ciddi şekilde rahatsız ediyor. Yani milli geliri kişi başına 1’e 3 artan Türkiye var artık. Enflasyon yüzde 30’lardayken şu anda tek haneli rakamlarda. İhracatına bakıyorsunuz 36 milyar dolardan, 160 milyar dolara çıkmış bir Türkiye var. Altyapısıyla, üst yapısıyla süratle değişen bir Türkiye var. Bu onları rahatsız ediyor. Düşünebiliyor musunuz onların yaşadığı bölgede havaalanı yapıyoruz oranın inşaatını sabote ediyorlar. Yani şu anda Hakkari’de havaalanı yapıyoruz durmadan müteahhitler değişiyor. Niye? İş makineleri yakılıyor, tehdit ediliyor e bırakıp gidiyor. Yahu bunu kim için yapıyoruz, orada yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımız için yapıyoruz. Uçağa binsin seyahat etsin diye yapıyoruz. Bunu tehdit etmenin insanlıkla bir alakası olabilir mi? Tabi oradaki vatandaş korkarak oyunu yine olara veriyor. Tehdit var.”



“MAALESEF 1915 OLAYLARI İDEOLOJİK YAKLAŞIMLARDAN, DEZENFORMASYONLARDAN UZAK TUTULARAK ELE ALINMAMIŞTIR”

Terör örgütü gibi terör örgütünün uzantısı olan siyasi partinin de kendi ideolojisi, kendi fikirleri, kendi yaşam tarzı dışında hiçbir oluşuma tahammül etmediğini belirten Erdoğan, “Kimi zaman şiddetle kimi zaman baskıyla farklılıkları ortadan kaldırma gayreti içine giriyor. Ve zor bir süreçteyiz, hassas bir süreçteyiz. Ama tekrar belirtmek isterim ki barıştan başka bir seçeneğimiz yok. Ama bunu mutlaka tesis edeceğiz. Güvenlik ve özgürlük derecesini en hassas şekilde muhafaza edeceğiz. Ne güvenlik ne de hukuk ve demokrasiden tan taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz. Güvenlikle ilgili tüm uygulamalarımız AB ülkelerinde, diğer gelişmiş demokrasilerde ne varsa bizim ülkemizde de bizim ülkemizde de uygulamaktayız. Gösteri hakkının kullanılması, şiddete karşı tedbirlerin alınması, basın özgürlüğü gibi konularda yapılan karalama kampanyaların tam tersine AB standartlarındayız, üzerindeyiz. Ne yazık ki Türkiye Batı da ön yargılı kesimlerin özellikle de taraf olan kesimlerin art niyetli kampanyalarına, dezenformasyon saldırılarına hedef bir ülkeyiz. İşte bu nedenle Türkiye üzerine yapılan değerlendirmelerin son derece süzülmesi kaçınılmaz” dedi.

1915 olayları hakkında da konuşan Erdoğan, “Bu noktada Türkiye’ye yönelik on yıllardır yapılan bir başka yapılan haksızlığın da 1915 olduğunu hatırlatmak isterim. Maalesef 1915 olayları ideolojik yaklaşımlardan, dezenformasyonlardan uzak tutularak ele alınmamıştır. Bizim bütün yapıcı yaklaşımlarımıza rağmen Ermenistan ve Ermenistan diasporası sağduyulu bir yaklaşım sergilemediler. Biz bu meselenin siyasi bir mesele olmaktan çıkarılmasını, siyasetin malzemesi olmaktan çıkarılmasını bırakın tarihçilere, tarihçiler gelsin bu konu üzerinde çalışsınlar. Biz arşivlerimizi açtık, şu anda bir milyonun üzerinde belge bizde tasdik edilmiştir. Ermenistan’ın elinde varsa bütün arşiv o da açsın. Üçüncü ülkelerde varsa o da açsın. Bu belgeler üzerinde tarihçiler çalışmalarını yapsınlar, arkeologlar çalışmalarını yapsınlar, hukukçular, siyaset bilimciler çalışmalarını yapsınlar. Ve onların yaptığı tespitlerle adım atalım. Ermenistan ile ilişkilerimizi farklı bir boyutta geliştirmek için adım atan, yine elini uzatan biz olduk. Ancak bizim iyi niyetimiz karşılık bulmadı. 2015’te yani 1915 yılı olaylarının yıl dönümünde biz gerçeklerin anlatılması, dünyanın gerçekleri dinlemesi için yoğun gayret göstermeye devam edeceğiz. Hiç kuşkusuz bu meselede kurgulanmış tarih, ideolojinin esaretinde tarih ya da siyasetin malzemesi olmuş tarih değil gerçek tarih kazandıracağız. Fransa’nın bu konularda da sağduyunun, aklıselimin yanında duracağına inanıyoruz. Ben bu düşüncelerle sözlerimi burada tamamlamak arzusundayım. Fransa uluslararası ilişkiler enstitüsüne bu buluşmayı tertip ettikleri için tekrar teşekkür ediyorum. Tüm yatırımcılara da yarıca şükranlarımı sunuyorum” dedi.



“SURİYE YÖNETİMİ SIRTINI BİR YANDA İRAN’A DAYIYOR BİR YANDAN DA AÇIK SÖYLÜYORUM RUSYA’YA DAYIYOR

Erdoğan açıklamasında, “İran bölgenin güçlü ülkelerinden bir tanesi. Ben birkaç yıl önce değil daha bu yılın başında sayın Ruhani ile ülkemizde bir yüksek düzey stratejik konsey toplantısını yaptık. Hatta onun şu anda her yıl bir farklı ülkede olacağı için bir İran bir Türkiye bu yıl, yıl sonu itibariyle veya 2015 başı itibariyle İran’da yapacağız. Tabi İran özellikle mezhebi taassubunu bir kenara koymamız mümkün değil. Bu mezhebi taassup bizleri bölgede zaman zaman sıkıntıya düşürüyor. Bunu üzülerek söylüyorum. Çünkü dinimiz İslam tabi İran’ın dini de İslam. Ama bu mezhebi yaklaşım maalesef dinin üzerine çıktığı anda orada sıkıntı başlıyor. Şu anda Irak ve Suriye konusunda İran ve Türkiye bu işi birlikte ele almış olabilseydik, bu başarıyı birlikte gösterebilmiş olsaydık belki de Batı ülkelerine hiç burada iş düşmeyebilirdi. Çünkü Irak’la da Suriye’yle hem İran’ın hem Türkiye’nin ortak bağları var. Kültürel noktada inanç noktasında tüm bağlar ele alındığında çözmek çok daha rahat olabilir. Ama ne yazık ki burada bunu oluşturamadık, bunu kuramadık. Bunu kuramadığımız içindir ki şu andaki gelinen nokta bu taassubun bir neticesidir. Bakın şu anda Irak ordusunun neredeyse yüzde yüze yakını Şii’dir. Ama Irak halkı tamamen Şiilerden oluşmuyor. Irak’ta Şiiler olduğu gibi Sünniler de var. Yani bir katılımcı, bir bütüncül yapı maalesef Irak Ordusunun içerisinde yok. Şimdi burada İran’ın kendine has bir etki alanı doğurması gerekir. Aynı şey Suriye için de geçerli. Suriye’de yine İran’ın bu Taassup içerisinde o mezhebi taassup içerisinde olduğunu görüyoruz ve bu mezhebi taassupla da ne yazık ki Suriye Yönetimi sırtını bir yanda İran’a dayıyor bir yandan da açık söylüyorum Rusya’ya dayıyor” dedi.



“RUSYA FEDERASYONU’YLA BİR UYUM SAĞLAYAMADIK”

Rusya ile ilgili de konuşan Erdoğan, “Burada Rusya Federasyonu’yla bir uyum sağlayamadık. Ve temenni ederim ki aklıselim hakim olur ve İran’da yapmakta olduğumuz ve yapacağımız görüşmelerde bunun neticelerini alırız. Tabii İsrail bizim bölgede halkı Müslüman olan ülkeler olarak münasebetleri, ilişkileri en iyi olan ülke Türkiye. İsrail böyle bir dostunu kaybetti. Niye bu dostunu kaybetti. Çünkü gerek malum bu Mavi Marmara olayı diye uluslararası sularda Gazze’ye insani yardım götüren gemiyi vurmalarından sonra ki bu gemi bir Türk gemisiydi. Ve içinde 36 farklı ülkeden aktivistler vardı. Ve bu olaydan sonra aramızdaki münasebetler olumsuz gelişti. Biz kendilerine o zaman üç maddeden oluşan bir şark koştuk. Bunun bir tanesi özür dilenmesiydi, iki tazminat konusuydu, üç Filistin’e ambargonun kaldırılması olayıydı. Özür dilendi, tazminat için belli bir noktaya gelindi hatta ambargonun kalkması konusunda da artık Netanyahu’nun elinde önünde dediler, imzalayacak dediler fakat bunu beklerken hemen Gazze vurulmaya başlandı, Filistin vurulmaya başlandı. Şimdi Gazze ve Filistin aslında insanlık dramı yaşıyor. Buralar bir açık hava hapishanesidir. Bu açık hava hapishanesini görmek lazım. Eğer biz İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne inanıyorsak ve insanı bir değer taşıyorsak bu insanlar ne yaptılar acaba bu topraklarda her dışarı çıkışta topraklarından bir başka ülkeye giderken İsrail’den izne tabi tutuluyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Ve biz tabii tabirle bu ambargonun kalkmasını istedik Orada her türlü hastaneler yıkıldı. BM’ye ait 202’ye yakın bina vuruldu yerleşik bölgeler olarak yasak olan Batı Şeria’daki inşaatlar başladı. Bütün bunların hepsi BM’nin aldığı kararlara rağmen yapıldı. Halas yapılıyor, şu anda da devam ediyor. Böyle bir ülkeyle bizim İsrail halıyla sorunumuzun yok. Şu anda bizim ülkemizde bizim Musevi vatandaşlarımız var, sorunumuz yok. Ama İsrail’in yönetimiyle bizim sorunumuz var. Şu andaki İsrail yönetimin anlayışıyla barışçıl olmak bizim açımızdan zor” dedi.



“BEN UYGULAMASIYLA BATI’NIN KUSURA BAKMASIN DARBEDEN YANA OLDUĞUNU GÖRDÜM”

“Benim demokrasi derdim var. Ben demokratik bir liderim” diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

“Dolayısıyla Mısır’da da bir demokrasi mücadelesinde sayın Mursi yüzde 52 oyla Mısır’a başkan seçildi. Yüzde 52 oyla Mısır’a başkan seçilen Mursi şu andaki Sisi’yi kendine Milli Savunma Bakanı yaptı. Kendisi aynı zamanda Genelkurmay Başkanı konumundaydı. Milli Savunma Bakanı yaptığı Sisi, kalktı darbeyle Mursi’yi indirdi. Batı burada çok büyük bir yanlış yapmıştır. Batı’nın yaptığı yanlış şudur. Ben Batı’ya sesleniyorum, siz demokrasiden yana mısınız, darbeden yana mısınız? Ama ben uygulamasıyla Batı’nın kusura bakmasın darbeden yana olduğunu gördüm. Bakın BM Genel Kurulu’nda verilen yemekte orada liderler arasında bir masaya oturtacaklar. Sordum masada kimler var? Dediler ki Sisi de olmasın. Sisi olsaydı ben o masaya gitmezdim çünkü ben meşrutiyetini alacak bir darbeciyle yan yana olamam. Şu anda Batı da bir yol ayrımındadır. Eğer demokrasi diyorsak demokrasiyle ilgili mücadelemizi kalemimizle de vereceğiz, söylemlerimizle de vereceğiz, duruşumuzla da vereceğiz. Ve şu anda Mursi cezaevinde. 3 bini aşkın şu anda siyasi tutuklu cezaevinde. Düşünün ilk günde 3 bini aşkın insanın öldürüldüğü yakın siyasi tarihimizde bir ülke var mı? Bunu öldüren işte bunlar. Benim ona demokratik meşrutiyet içerisinde yer vermem mümkün mü?

Rusya ve Ukrayna sorunuyla ilgili de konuşan Erdoğan, “Rusya ve Ukrayna 2 ayrı devlet. Rusya’nın özellikle şu anda Kırım’daki yapmış olduğu işgali bir kabul etmiyoruz. Bunu kabul etmemiz de mümkün değil ve Kırım’da biliyorsunuz yüzde 14 gibi de Tatar Türkleri vardır. Biz bunu defaatle de konuştuk kendilerine de bu konudaki olumsuz yaklaşımımızı sayın Putin’e de ifade ettim. Ukrayna’da da bağımsız bir Ukrayna toprak bütünlüğüne saygı duyulması gereken bir Ukrayna anlayışımız devam ediyor. Konuyu da kendileriyle müzakere ettik. Bu Minsk’teki görüşmelerden sonra alınan kararlara uyulur ve artık süreli değil, süresiz bir barış Ukrayna’ya hakim olur diye düşünüyorum. Ortadoğu’daki yeni sınırlar meselesine gelince bu konuda tabi özellikle Türkiye’nin burada buluşabilecek bu sözde sınırlara kabul etmesi mümkün değil. Ve bu konuyla ilgili olarak bu süreçte atılan ve atılmakta olan konular çok çok önemlidir. Fakat Irak’ta maalesef bazı zihinsel adımlar başka ülkeler tarafından atılıyor bu da önemli. Şimdi burada DEAŞ’ın böyle bir adımı atmadığını da kimse söyleyemez. Bu da bunu bir fırsata çevirmiş olabilir. Fakat tabii ki bu bir terör örgütüdür ve terör örgütünün orada böyle bir netice alabileceğine ben ihtimal vermiyorum. Aynı şekilde Suriye’de de böyle bir netice alabileceğine yine ihtimal vermiyorum. Onlar bu süreç içerisinde kendi tatminlerini sürdüreceklerdir ama sonunda ben inanıyorum ki Irak’ta Irak halkı galip gelecektir, Suriye’de de Suriye halkı galip gelecektir ve topraklarına sahip çıkacaktır böyle inanıyorum, böyle inanmak istiyorum. Biz konsolosluğumuzdan olaylardan sonra büyükelçimizi ve elemanlarımızı çekince bunlarda boş buldukları binaya yerleşmiş oldular. Olayın aslı budur. Tabi buraları koruma görevi aslında Irak devletine aittir. Irak devleti konsoloslarımızın buradan malum sebepten çıkmaları ve DEAŞ tarafından 102 gün rehin olarak tutuldu ve bu süre içerisinde o boşaltılan yere de girmiş oldular. Zaten yüzde 40’ına Irak’ın şu anda hakimler. Böyle bir durumları var. 102 günlük sürenin ardından biz rehinelerimizi kurtarmış olduk ama ileriki süreçte temenni ederim ki bizde oradaki başkonsolosluğumuzu yeniden kazanırız yeniden hizmetlerimizi sürdürürüz.”



“BİZ PEŞMERGELERİN, ÖSO’NUN TÜRKİYE’DEN GEÇMESİ İÇİN GAYRET SARF ETTİK”

Erdoğan açıklamasında, “Öncelikle Fransız medyasının Türkiye karşıtı tavrı Peşmergelerin Türkiye’den geçişine izin verilmeyişi diye bir soru. Ben öyle zannediyorum ki Fransız medyası değil Batı medyası diye ifadeyi kullandım. Velev ki Fransız medyası da olsa bakın bu haber bile bir asparagas haberdir, yalan bir haberdir. Şu anda biz Peşmergelerin Türkiye’den geçmesi için gayret sarf ettik. Biz Özgür Suriye Ordusunun, Türkiye’den geçmesi için gayret sarf ettik. Nitekim ÖSO Türkiye’den geldi ve Kobani’ye girdi. Peşmergeler Türkiye’ye geldiler ve tüm mühimmatıyla, araç gereçleriyle ülkemize geldiler ve davullu zurnalı geldiler. Bu medya bunu da verebilir. Peşmergeleri uçakla biz Şanlıurfa havalimanımıza aldık, orada istirahat ediyorlar. Araçları, gereçleri onlarla geldi fakat bu akşam itibarıyla, iki gündür bizdeler Erbil’den haber bekliyorlar. Çünkü gelen konvansiyonel silahların Kobani’ye girmesinin uygun olmadığına dair aldıkları bir haber üzerine şu anda Kobani’ye henüz girmiyorlar. Ama bakın Fransız basını veya Batı basını bunu nasıl yansıtıyor. Biz daha da fazlasını Peşmergelerden bekliyorduk. ÖSO ordusundan da daha fazlasını bekliyorduk ama oradaki gidip savaşacakları sayıları ortalama 100’er kişi. 100 Peşmergelerden, 100 ÖSO’dan. Mühimmatı getirenlerin sayılarını bunda dahil edersek 150-160 kişi diyebilir. Böyle bir durum söz konusu. Batı medyasına bu ifadeleri niçin böyle söylemiş olduğumu anlamış olun. Bu hassas konuda Türkiye’yi zor durumda bırakmak için Peşmerge’ye müsaade etmiyor, ÖSO’ya müsaade etmiyor ve böylece yalan yanlış, doğru olmayan haberler yapıyorlar. Bunu buradan biz düzeltmiş olalım. Böyle bir şey mümkün değil” dedi.

Erdoğan, NATO ile ilgili soru üzerine, “NATO üyesi bir ülkenin nerede ne zaman, hangi şartlar altında izin vereceği bellidir. Biz bu şartlarla hareket eden, kısmen bazılarına da izin vermiş durumdayız. Biz izin vermiyoruz diye bir şey söz konusu değil. İzin veriyoruz, bundan sonraki şartlarda da nelere izin verebiliriz, bunları da yine aramızda ilgili arkadaşlarımız Dışişleri Bakanlarımız karşılıklı görüşüyorlar. Engel olmak diye bir şey asla söz konusu değildir. Bakın Afganistan’da Kararlı Destek Misyonu olayı vardır. Kararlı Destek Misyonunda bütün ülkeler çekilmiştir. Fransa’da dahil. Peki kim kaldı orada Amerika, Türkiye, Almanya, İtalya kaldı. Dört ülke. Bunun yanında tabi bazı ufak ülkeler de var. Bu dört ülke Kararlı Destek Misyonu olarak orada 2 yıl daha görev yapacak. Bunları da gerçekçi olarak takip edersek isabetli olur. Hem siz yanıltmazsınız hem de okuyanlarınızı yanıltmamış olursunuz” dedi.

Erdoğan, “İslam’ın reforma ihtiyacı var mı?” sorusuna, “ Hayır. İslam’ın reforma ihtiyacı yok. Ama öyle konular vardır ki, bu konuları gerçekten İslam konusunda gerçekten söz söyleyebilecek otoriter olan, bu konudaki ilim erbabı, kalkar konuşur. Burada yorumları daha da genişletebilirler, bu konudaki atılması gereken adımların asrın gelişimine göre, buna biz “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı” diye bir yaklaşımımız var. Bu yaklaşımla bunları ele alırız ama İslam’ı kalkıp da reforma edelim derken başka yerlere saptırılmasına asla müsaade etmeyiz. Türkiye’deki yabancı yatırımlar konusundaki bakışınız biz zaten 11 yıldır bunu söylüyoruz. Küresel sermayenin Türkiye’ye gelişine biz açığız ve bu konuda her türlü desteği vermeye hazırız” dedi.



“TÜRKİYE, FRANSA, JAPONYA OLARAK ÜÇLÜ SİNOP’TAKİ NÜKLEER ENERJİ SANTRALİNİ YAPMANIN GAYRETİ İÇİNDEYİZ”

Erdoğan Pembe Köşkle ilgili yaptığı açıklamada, “6 teşvik bölgesinin içerisinde 6 nolu teşvik bölgesinde arazi tahsisinden, enerji noktasında, vergi noktasındaki muafiyetlere varıncaya kadar her türlü desteği vermeye hazırız. Yeter ki yatırımcı gelsin. 5 nolu bölgede böyle, 4 nolu bölgede kısmen hatta 1 no’lu bölgede dahi eğer yatırım stratejik bir yatırımsa hakkında böyle bir karar varsa stratejik yatırımlara 6 nolu bölgede hangi imkanlar, teşvikler veriliyorsa 1 nolu bölgede de aynı teşvikleri vermeye hazırız. Yeter ki küresel sermaye ülkemize gelmiş olsun.

Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına ilişkin bir soru geldi. Atatürk orman çiftliğindeki yeni yaptırdığımız Cumhurbaşkanlığı Sarayı’yla alakalı, Gazi Mustafa Kemal’in zamanında veya daha sonra yapılmış olan hatta şu an kullanılan Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Gazi Mustafa Kemal’in hizmet verdiği köşk değildir. Yani şu anda benim oturduğum yer, hizmet verdiğim yer Gazi Mustafa Kemal’in hizmet verdiği yer değildir. Onun yanı başında Pembe Köşk diye adlandırılan bir yerdir ve biz şimdi bu yeni yaptırdığımız yere geçerken Başbakanlık binamız hizmete çok elverişli olmadığı için Başbakanımızı şu anda benim hizmet verdiğim yere alacağız ve Pembe Köşkü büyük ihtimalle yine Gazi Mustafa Kemal’le alakalı Ankara’da bir müze haline getirmek ve oturduğu yeri ondan kalan objeleri de orada toplamak suretiyle orayı da çünkü bir bağ evi diye adlandırılan ufak bir yer vardı. Orayı da yeterli görmüyoruz onu da Pembe Köşk’e oradan hariç ne varsa elimizde bunların hepsini oraya taşımak suretiyle Pembe Köşk’ü daha anlamlı kılabilecek adımı da böylece atmış olacağız. Şu anda yeni Cumhurbaşkanlığı Sarayı da Cumhurbaşkanlığı hizmetlerine mevcut yer el vermediği için zaten oraya taşınmıştır. Artık biliyorsunuz yeni Türkiye var. Yeni Türkiye’ye hizmet verecek binalarımızın da onun bütün is abadını dolduracak şekilde olması gerekir ve yeni yer bizim mimari üslubumuza. Çünkü Türkiye bir medeniyetin varisidir. Nasıl ifade ediyorsunuz? Atatürk’ün mirasları diyorsunuz. İşte biz bir Selçuklu bakiyesi üzerine, bir Osmanlı bakiyesi üzerine gelmiş bir ülkeyiz. Dolayısıyla bizim burada bir mimari anlayışımız var. Ki Ankara Selçuklunun payitahtı olmuş bir yerdir. Dolayısıyla burada böyle bir mimariyi ortaya koyabilecek bir adımı, aynı zamanda Osmanlı’yı aynı zamanda modern mimariyi içerecek şekilde gayet güzel bir eseri ortaya çıkarmak isterim. Gördüğünüzde de gayet güzel bir hizmet mekanı olmuş mekanı diyeceğinize inanıyorum.

Türkiye’de yapılacak nükleer santralle ilgili de konuşan Erdoğan, “Son soru nükleer enerji santrali konusunda. Rusya Federasyonu’yla önce bir adım attık Mersin Akkuyu’da ve şu anda o süreç devam ediyor. Dediğiniz doğru. Hakikaten böyle bir eserin yerine gelmesi 7-8 yılı bulmaktadır. Ve tabi rakam ufak bir rakam değil. Şu anda 20 milyar dolar civarı bir yatırımı kapsıyor bu. Türkiye, Fransa, Japonya olarak üçlü Sinop’taki nükleer enerji santralini yapmanın gayreti içindeyiz. Bugün de bugün de sayın Hollande ile görüşme fırsatımız oldu. ABD de bu içi takip ediyor ve üçlü olarak bu işi öyle böyle tamamlayacağız” dedi.

(İHA)










KAYNAK:
İHA
ETİKETLER:
ÖNCEKİ HABER

SONRAKİ HABER